BİR ANNENİN UYANIŞI
Lacivert klasik takımına uyumlu ipek fularını özenle bağladı.
Kahverengi çantasını koluna taktı, parmak ucuna yükseldi ayakkabılarını giydi. Aynadaki
görüntüsünü süzdü.
Saçım? Başım? Gözlüklerim? Olmuş mu?
Kendi kendine sordu ve onayladı. Biricik kızının ilk veli
toplantısına gitmek için hazırdı. Kapıyı kilitledi ve asansörü çağırdı. -2’ye
bastı. Asansör Mine’yi garaja indirirken “Haydi bakalım” diye mırıldandı. Arabasına bindi. Kontağı çevirir çevirmez cd çalardaki şarkı
kaldığı yerden onu karşıladı.
… Seni
pamuklara sarmalar sararım
Ne bedel isterim ne hesap sorarım
Ne sitemle güzel kalbini yorarım
Sakınma tatlı dillerini
Seni pamuklara sarmalar sararım
Ne bedel isterim ne...
Okula doğru giderken kızının doğduğu
gün aklına geldi. Sancıları çektiğine değmişti; böylesi bir hissi daha önce hiç
yaşamamıştı. Bebekliği, emeklemesi, ilk adımları, diş çıkartması... Hepsi film
şeridi gibi gözünün önünden geçti. Alev alev yandığını farkettiklerinde acile
gidişleri... Diş çıkartırken huysuzlandığında sabaha kadar koridorda git gel
yapışları... Dikiz aynasına bakıp sordu: “Ne ara bu kadar büyüdü? Zaman su gibi
akıp geçiyor, inanamıyorum!”
Geçmişten bugüne uzanan herbir hatıranın Mine’de izi kalmıştı ve
bu izler çok kıymetliydi. Okulun girişi kalabalıktı. Tüm veliler biricikleri
hakkında geri bildirim alacakları için heyecanlıydı. Birçoğu duvarlara asılı
olan kağıtlardan görüşme yapacağı sınıfı öğrenmeye çalışıyordu. Bir kısım sınıf
anneleri de birbirine yol gösteriyordu.
Görüşmesi 2. katta, G sınıfındaydı. Kalabalıktan sıyrıldı,
merdivenlere yöneldi. Yerini buldu, pencereden içeri baktı, müsaitti, kapıyı
çaldı. Sınıf öğretmeni ve okulun psikolojik danışmanı tebessümle
karşıladı Mine’yi. Güzel şeyler duyacağından emindi. Onu doğduğu günden beri el
üstünde tutmuştu. Dil eğitimleri, piyano dersleri, spor faaliyetleri… İmkânların en iyisini sunmuştu. Kızına görüp istediği hatta bazen
istemediği şeyleri de almıştı.
Neredeyse hiçbir eksiği yoktu.
Zor bir çocukluk geçirmişti Mine. Ailesi kıt kanaat
geçiniyordu. Kira ve faturalardan sonra elde avuçta pek bir şey kalmıyordu.
Dolayısıyla çocukların isteklerini karşılayacak imkânkarı yoktu. Nesilden nesile devrolan birkaç
oyuncakla büyümüştü. Üstelik kendinden sonra peşi sıra kardeşleri doğunca erken
olgunlaşmıştı. Daha küçücük yaşında birçok kez “hayır” kelimesini
duymuştu. Annesinin yetişemediği yerlerde sorumluluk almış, kardeşlerinin
ihtiyaçlarıyla o ilgilenmişti. Çocukluktan itibaren “kısıtlandığını” düşünüyordu.
Kendisinin yaşadıklarını kızının yaşamaması için çabalıyordu.
Biricik kızına olumsuz cevap vermemek için ikinci çocuğu düşünmemişti. Hamileyken “Çok hayırlar duydum, ben çocuğuma ne isterse evet diyeceğim.” derdi. Sözünü de tuttu. Çoğu zaman önceliği kızı oldu.
Duyduklarına inanamıyordu
Öğretmen derin bir nefes aldı; sakin bir sesle konuştu:
“Kızınız çok enerjik bir çocuk. Bedensel aktivitelerde
oldukça yetenekli. Ancak okulda bazı problemler yaşıyoruz. Ecrin arkadaşlarıyla
anlaşmakta zorlanıyor. İstedikleri olmadığında hırçınlaşıyor, ağlama krizleri
başlıyor. Kurallara uymakta güçlük çekiyor ve bazen eşyalara zarar veriyor.
Şimdilik kontrol altındayız ama ileride zorlanabiliriz. Bu durum size ve diğer
öğretmenlerine zorluk çıkarabilir.”
Mine,
duyduklarını anlamakta zorlandı.
İçinden “Bu kadar emek verdim, nasıl böyle olabilir?” diye geçirdi ama sessiz
kaldı.
Mine’nin
gözlerinin dolduğunu gören danışman söze girdi.
“Bunları sizi incitmek için değil, birlikte çözüm bulmak için
söylüyoruz. Ecrin’in ileride arkadaşlık ilişkilerinde zorlanmasını istemeyiz.
Evdeki yetiştirme koşullarınızı konuşalım, size destek olalım. Brilikte yol
alalım. Mutlaka bir çözüm buluruz, üzülmeyin” dedi.
Mine okuldan çıktığında arabasına doğru zor yürüdü. Dünyası
başına yıkılmış gibiydi.
“Onca çabanın ardından, bunları mı duyacaktım, vay halime” dedi. Her şeyi onun
mutluluğu için yaptım!
Ama anlatılana göre, Ecrin hırçın, şımarık ve etrafına zarar veren bir çocuktu.
Evde de durum çok farklı değildi.
İstekleri geciktiğinde ağlama krizleri yaşanıyor, bazen oyuncakları fırlatıyor,
öfke taşkınlıkları oluyordu.
Ve sonunda, her defasında, istediğini alıyordu.
Ne olmuştu? Nerde hata yapmıştı?
Arabada derin bir sessizlik vardı. Bu durumu birileri ona
söyleyene dek nasıl görememişti?
Çocukluğunu düşündü. Duyduğu “hayır”ların onu nasıl
olgunlaştırdığını…
Plastik poşetlerden oyun kurar, eski kumaşlardan bez bebek yapardı.
Olanla yetinmeyi, üretmeyi
öğrenmişti. Olgunluğunu imkânsızlıklarından dolayı kazanmamış mıydı?
Çocukluğundaki sorumluluklarını anımsadı. Yaşına göre her zaman bir görevi vardı;
- Sofraya tuzluk taşırdı.
- Kardeşlerinin kirlilerini sepete atardı.
- Ortalıktaki yayıntıları toparlardı.
- Oyuncaklarını dağınık bırakmazdı.
- Banyoda annesi saçlarını şampuanlarken o göbeğini sabunlardı.
- Ayakkabı bağcığını bağlamayı öğrendiğinde henüz 5 yaşındaydı.
- Okulda arkadaşlarıyla güzel vakit geçirirdi.
Düşününce çocukluğunda edindiği bu ve benzeri sorumlulukları
kızına kazandırmak için fırsat tanımadığını fark etti.
Ecrini hayattaki başarının sırrı
olan bedelle tanıştırmamıştı henüz. Yaşına göre yapabileceği sorumlulukları
ona vermemişti. Halbuki kendisi çocukluğunda verilen küçük görevleri yapabildiğini fark ettiğinde mutlu
olurdu.
Kızını benzer mutluluklardan mahrum etmişti. Ona
üretmeyi öğretmek yerine tüketmeyi öğretmişti. Halbuki mutluluğun sırrı üretmekte
değil miydi?
Öğretmenlerin söylediği gibi kimse kızını onun sardığı gibi pamuklara sarmayacaktı…
Beklediğinden çok farklı bir sonuçla eve dönüyordu. Garaja park
etti.
Dikiz
aynasına baktı. Gözlerinde yaş, yüzünde kararlılık
vardı.
“Artık bir şeyleri değiştirmek gerekiyor,” dedi kendi kendine.
Bu kez evetlerin yanına, “biraz da ‘hayır’ demeyi” öğrenecekti.
Kendi
geçmişinden biliyordu ki, sevgiler,
biraz ‘hayır’ demeyi öğrendiğimizde daha gerçek oluyordu.
İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri,
En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi.
Aynadaki kişi...
"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir.
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.
"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.
çocuk büyütmek ile çocuk yetiştirmek arasındaki farkı gösteren kıymetli yazınız için teşekkür ederiz
YanıtlaSilHayır larımız olduğunda evet lerimizn kıyöeti oluyor... Kaleminize sağlık
YanıtlaSilYazıyı okurken Mine'yi gördüm, hazırlanışını arabadaki halini... Her bir hali çok samimi ve çok doğal. Doğru yaptığımızı zannettiğimiz yanlış davranışlarımıza gelince... Onları okumak zaten insana ağır geliyor. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilŞimdilerde benzer şeyleri yaşayan bir anne olarak yazının sahibine yürekten teşekkür ediyorum...
YanıtlaSilİyi ,çocuk yetiştirmek ,başlangıçta bir efor gerektirir,ama hiç bir efor rahatlık tuzağındaki bir çocuğun zorlukları kadar olamaz.
YanıtlaSilEminim ki bir anne için evladına hayır demek vicdanen çok zor olsa gerek ve çocuğuna olumsuz bir eleştiri yapılması akabinde bunu kabullenmekde çok zor ancak mine gibi bunu tek bir konuşma ile anlamak çok güzel😌
YanıtlaSil