NEDEN OLMASIN?
Öğlene doğru uyandı. Uyanır uyanmaz
eline telefonunu aldı. Instagram bildirimlerini kontrol etti. Paylaşımının ne
kadar izlendiğine baktı. Son çıkan trend telefonu alabilmesi için belli bir
beğeni sayısına ulaşması gerekiyordu. Öyle de oldu ve istediği telefon onun
için kargolandı. Elindeki telefon da yeni çıkan bir modeldi ama daha yenisi onu
daha mutlu eder diye düşünüyordu.
Sosyal Medyanın İçinde Kayboluş
Berra sosyal medyada ürün tanıtımı
yaparak para kazanıyordu. İstanbul’da muhasebe bölümü okumuş, birkaç sene
çalışmıştı. Çalışırken kazandığı para onu tatmin etmeyince bir arkadaşı
sayesinde influencer olmuştu. Kendine bir sayfa açtı, yayınladıkları insanların
dikkatini çekince paylaşımlarına ürün tanıtımı ile devam etti.
Reklam aldıkça daha çok reklam
almaya başladı. Bir süre sonra hem ona markalardan hediyeler geliyor hem de
tahmin ettiğinden yüksek paralar kazanıyordu. Doğum günlerini iş birliği
yaptığı kafelerde kutluyor, son moda her ürüne kolayca sahip oluyordu. Yaşam
şartları gün geçtikçe değişmişti.
Tüketimle Gelen Boşluk
İki gün sonra beklediği kargo geldi.
Telefonu paketinden çıkardı ancak bu sefer o kadar heyecanlanmamıştı. Aslında
gayet gösterişli bir telefondu. Kendi kendine düşünmeye başladı; neden
beklediği kadar mutlu olmamıştı? Uzun zamandır biraz durgundu. Pek bir şey yapmak istemiyor, gününün çoğunu yatağında reels kaydırarak geçiriyordu.
Arkadaşları, ailesi onu arıyor ama kimseyle konuşmak istemiyordu. Bu telefonu
da kendisi için istemişti; belki biraz morali yükselirdi ancak telefon da onu
mutlu etmedi.
Çocukluğunu hatırladı; alınan
küçücük hediyelerle nasıl mutlu hissettiğini… Aklına babasını aramak geldi.
Babası kaç gündür aramış ama o bir türlü dönememişti.
Balıkesir Özlemi
Babasının huzur verici bir sesle “Bir
tanem, nasılsın? Seni merak ettim.” demesi içini ısıttı. Telefondan sonra
babasını ve Balıkesir’i özlediğini fark etti. Hafta sonu için
plan yaptı; ailesini ziyaret etmenin vakti gelmişti.
Zeytin Hasadı
Mevsim tam zeytin hasadı vaktiydi.
Berra’ya annesi babasını görmek, onlarla vakit geçirmek iyi gelecekti. Bu
düşüncelerle Berra Balıkesir’in yolunu tuttu.
Berra’nın babası Halil çalışkan
biriydi. Gününün çoğunu bahçesinde geçirirdi. Bir sabah, bahçeye giden babasını
görünce onunla birlikte gitmek istedi. Babası değneğini aldığı gibi bahçenin
yolunu tuttu. Bahçe eve çok da yakın değildi ama yine de o yürümeyi seçiyordu.
Bahçeye varır varmaz işe koyuldu. Tek tek ağaçların altına örtülerini serdi.
Bir ağacı bitiriyor, diğerine geçiyordu. Dedelerinden yadigâr bu zeytin
bahçesine gözü gibi bakıyordu.
Berra, babasının bu yaşta kendini
niye bu kadar yorduğuna anlam veremiyor, yardım etmeye çalışıyordu.
Örümcek Ağına Gizlenmiş Sabır
Saatler geçti. Uzun zamandır bu
kadar vücudunun yorulduğunu hatırlamıyordu. Bir ağacın gölgesine çömeldi.
Sırtını güzelce yasladı ve bu ona çok iyi geldi. Gün batımına doğru güneş
ışığının vurmasıyla ağacın iki dalı arasındaki örümcek ağını fark etti.
Yuvasını yavaş yavaş ören örümceği izlemeye daldı. Aynı babasının zeytinlikteki
özeni ve sabrı gibi o da yuvasını örüyor ve sağlamlığı için çabaya devam
ediyordu.
Köydeki birçok kişi kendini
kurtardığını zannedip büyük şehirlere göç etmişti. Bazı bahçelerin sahipleri
vefat etmiş, bazıları mirasın kaldığı evlat ya da torunlar tarafından çoktan
satılmıştı. Zeytinle uğraşan birkaç aile kalmıştı. Halil gibi… O bahçesine gözü
gibi bakıyor, emek veriyordu. Bir kere bile halinden şikâyet etmiyordu. Bazı
zamanlar az, bazı zamanlar çok kazanıyordu ama tatminkârdı. Para kolay
kazanılmıyordu ama derdi çok para kazanmak değildi. O, işine odaklanıyor;
zeytinlerine özenle bakıyordu. Her hasattan sonra yaptığı zeytinyağından
etrafındakilere mutlaka hediye ederdi.
Gerçek Mutluluğun Kaynağını Fark Etmek
Berra, babasını izlerken kafasındaki
soru işaretlerinin cevabını bulduğunu hissetti. Anne ve babasından böyle
görmüştü; insan bedel ödedikçe hayattan keyif alıyordu ve bedel ödedikçe kıymet
veriyordu. Aslında küçükken evde en çok
duyduğu atasözü “Çalışan demir ışıldar.” idi. Ama o İstanbul’a ilk geldiğinde
öyle davransa da daha sonra çektiği videolarla kolay para kazanmıştı. Mutluluğu
daha çok harcayarak elde edeceğini zannetmişti. Hatta insanları Çılgın Kasım alışverişine özendirmişti.
Oysa insanı mutlu eden; ne kadar çok
kazandığın ya da harcadığın değilmiş diye düşündü. İnsanı mutlu,
tatminkâr yapan ödediği bedellermiş.
Derin bir nefes aldı ve belini
tutarak ayağa kalktı. Örümcek gibi ilmek ilmek örmek yaşamı hem özenli hem çok
çabalayarak hayatın sırrını keşfetmiş gibi hissetti kendini.
Yeniden Başlamak
Dönüş yolculuğunda arabanın
aynasında uzun zamandır kaybettiği o güzel gülümsemesiyle kendini yakaladı.
Hayat devam ediyordu ve o daha çok gençti. Yeniden başlayıp gerçek kazançlar,
gerçek insanlarla yeniden ilişkiler kurabilir ve gerçek mutluluğu yaşayabilirdi.
Neden olmasın?
Milyarlarca insan içinde, ‘bir’ kişinin ne önemi olabilir ki?
Bunun cevabını, o ‘bir’ kişiye sorun!
"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir.
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.
"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.



günümüzün en çılgın alışkanlığı tüketim... ve insanoğlunun en büyük yanılgısı.... tüketirsem mutlu olurum :( // zıttını anlatan bir yazı olmuş, kaleminize sağlık
YanıtlaSil