CANIM YAVRUM
Minik oğlunu uyuttuktan sonra “Bir şeyler izleyeyim bari.” dedi Selma, rahatlamıştı. Oturup bir kış belgeseli açtı, izlemeye başladı. Belgeselde bir anne ayı ve yavru ayı vardı. Anne ayı karda kışta gidiyor yol açıyordu, peşinden de yavrusu onun yolunu izliyordu. Anne adeta gideceği yolu ona gösteriyordu. Çok güzel bir görüntüydü.
Anne
olduktan sonra neredeyse her şeye bakış açısı değişmişti Selma’nın. Bu
belgeseli de sanki oradaki yavru kendi çocuğuymuş gibi izliyordu. “Ne kadar
kıymetli anne ayının yaptığı... Yavrusuna sadece yolunu gösteriyor o da
peşinden geliyor. Doğadan öğreneceğimiz çok şey var.” dedi ve belgeseli
izlemeye devam etti…
Belgeselde
karlı bir tepe çıktı anne ayının karşısına. Anne ayı aynı tempoyla devam etti
ve çünkü yolu gidebilmek için o tepeye tırmanması gerekiyordu. Sadece anne
ayının değil yavru ayının da tırmanması gerekiyordu. Anne ayı yoluna devam
etti. Ve gözler yavru ayıya çevrildi, minicik ayaklarıyla tırmanmaya çalıştı
ama yapamadı ve kaydı düştü. Annesini takip edemedi, anne ayı arkasına baktı ve
yoluna devam etti.
Sarp yokuşu çıktı ve beklemeye başladı. Yokuşu çıkarken öyle yavaştı ki sanki böyle yapılacak der gibiydi. Selma şaşkınlıkla izliyordu “Neden yavrusunu almadı.” diye geçirdi içinden. Demek ki doğada bu kadar çok merhamet yoktu... Sahi annenin merhameti olmasa bebeğe ne olurdu?
Minik
ayı yavrusu, biraz yerde durduktan sonra tekrar tırmanmayı denedi, ve yine
başarısız oldu kaydı düştü… Belki defalarca denedi ama anne ayının yaptığı tek
şey onu sabırla izlemekti. İçinden söylenmeye başladı Selma. “Ay inip yavrunu
alsana… Perişan oldu yavrucak…”
Hoş, bakılırsa yavru ayı annenin tavrından pek şikayetçi değildi. Ne kendini yerlere atıyor ne de ağlama krizlerine giriyordu. Azimle mücadele etmeye devam etti ve defalarca denediği şeyi artık başarmıştı…
Annesinin
yanına ulaştığında yeniden yola koyuldular. Selma anne ayıya sinirlenmişti, bir
yandan belgeseli izlerken diğer yandan da “ah benim canım yavrum” diye diye
oğlunun dağıttığı oyuncakları topluyordu. Kendisinin toplama becerisinin
gelişeceği yaşa geldiğini fark edememişti daha…
İnsanoğlu
yavrusu azıcık zorlansa elini uzatmadan, biraz üzülse üzenlerin canını
sıkmadan, çocuğunun arkasını toparlamadan zor durabilen bir canlı oluyor çoğu
zaman… Elinden gelse dağa tırmanmaya çalışırken yavru ayının kolundan tutup
yukarı çekivermek istiyor. Halbuki bir bilse buna kalkışır kalkışmaz anne
ayının hışmına uğrar. Onun da yavrusu canıdır elbette… Hışmını sadece “canı
yavru”suna zarar geleceğinden zannettiniz değil mi? Yok yok, sadece ondan
değil.
Yarın
sırtında taşımak zorunda kalmayacağı, marifetli bir yavru ister her anne ayı.
Kendi işini halledebilen, yemeğini bulabilen ve tepelere annesi olmadan da
tırmanabilen bir yavru… Bu yüzden bırakır ki öğrensin, uğraşsın, gelişsin. O
“canım yavrum” demez. İnsanoğlunun gözü önünde modellenesi bir annelikle
büyütür yavrusunu, daha doğrusu yetiştirir.
Bakmak
isteyene baştan sona sıkı derslerle dolu bir okuldur kainat. Yeter ki kendi
bildiğiyle anne ayıya akıl vermekten geri durup, alınacak deneyimleri ceplerine
doldurmaya koyulsun insan...
İnsan hakkını arar, ömrü yettiği kadar…
Eylemleri de bu isteği kovalar...
Oysa hak eden olmak, hakkını aramaktan daha değerli değil midir?
"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir.
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.
"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.
Ne garip yerdir sarp yokuş anne için başka, yavrusu için bambaşka…
YanıtlaSilKainat iyi bir okul insanoğlu için…
YanıtlaSilHayvanlardan, bitkilerden, yağmurdan, rüzgardan…
Alınacak çok ders var…
Emeğinize sağlık🫶
Ahhh bir ayının aslında benden daha faydalı bir anne olduğunu okudum az önce :)
YanıtlaSil