NEFES AL, NEFES VER...
Nefes al… Nefes ver… Nefes al… Nefes ver… derken telefon çaldı. Arayan annesiydi. İçinden “Kesin yine, sinir edecek bir şeyler söyleyecek.” diye geçirdi. Of! Kaç kere demişti, “Sabah sekizle dokuz arası nefes egzersizim var, lütfen bu saatte arama.” Yine ritmini bozmuştu.
Telefonu
açar açmaz annesi başladı eleştiriye… Dünden kaldığı yerden devam etti.
Arkadaşlarının çocuklarını örnek gösterdi. Yine
Selin’i yetersiz hissettirdi. Kendini
daha fazla tutamayıp telefonu kapattı. Oysa ne çok eğitim
almıştı nefes üzerine… Kurslara gitmişti, kitaplar okumuştu ama işe
yaramıyordu. Annesi aradığında, sanki tüm bilgi birikimi
bir anda siliniyordu.
Nefes
alıyordu ama veremiyordu…
Oysa
bir yerlerde okumuştu; “Hayatını nefesine göre değil, nefesini hayatına göre
ayarla!” Ama henüz Selin bunu başaramıyordu.
Her
sabah tütsüsünü yakıyor, meditasyon müziğini açıyor ve nefes hızını kontrol
ederek hayatını kontrol edeceğine inanıyordu. Hayat ise onun kontrolünü hiçe sayarak kendi hızında, kendi
problemleriyle devam ediyordu.
O sabah bir türlü konsantre olamadı. Feng Shui’ye göre düzenlediği evinde pozitif enerji dolaşması gerekirken, öfkeyle evin içinde bir o yana bir bu yana dolaşıyordu. “Neyse,” dedi kendi kendine, “pozitif enerji dolaşmıyor ama en azından ben öfkeyle dolaşırken bir yerlere çarpmıyorum. Bu da bir başarı!” Kendi kendine olumlama yapmaya çalıştı ama bu olumlama gitgide öfkeye dönüştü. Sinirle kendini telkin etmeye başladı. Bir yıl boyunca aldığı doğru nefes eğitimi, Feng Shui eğitimi, olumlama seminerleri… hiçbiri bu öfke nöbetine engel olamıyordu. Ağladı...
Ağladıkça
daha da öfkelendi. Çünkü onca emeğinin boşa gittiğini düşünüyordu. Ilık bir duş aldı. Sonra sitenin içinde yürüyüşe çıkmaya karar verdi.
Yine her sabah olduğu gibi o sabah da, komşusu Aysun’la
karşılaştı. Aysun’un Selin’i sinir eden bir mutluluğu
vardı. Yolda çiçekleri kokluyor, kedilere köpeklere selam
veriyor, hafifçe gülümsüyordu. Sanki dünyada hiçbir sorun
yokmuş gibi… O,
bunca eğitim almasına rağmen mutlu olamamışken, Aysun’un bu “bedavadan” gelen
mutluluğu ona çekilmez geliyordu. Üstelik Aysun,
ailesiyle ve arkadaşlarıyla da çok iyi anlaşıyordu, herkesin ihtiyacına
koşuyordu. Ne başına gelirse gelsin, sakin kalmayı
başarıyor, çözüm üretiyordu.
Selin,
bugüne kadar bir kere bile ona “Nasıl bu kadar sakin kalabiliyorsun?” diye
sormamıştı. Oysa insanlar kısır tarifini ya da bir
kazağın nasıl örüldüğünü kolayca sorarken, “İnsan
ilişkilerinde nasıl bu kadar iyisin?” ya da “Çocuklarını
nasıl iyi yetiştirdin?” gibi şeyleri bir türlü sormaya yeltenmezler. Çünkü sormak, eksikliğini kabul etmek gibi gelir. Selin de kendine yedirememişti.
Bugün
o gün değildi. Kördüğüm olmuş ruh hali canına tak etmişti
artık. Kendisini bir labirentin içinde sıkışmış bir deney
faresi gibi hissediyordu. Ve yürüyüş esnasında Aysun’a
yaklaşarak, ilk defa samimi bir merakla sordu:
- Nasıl oluyor da sen hep bu kadar… mutlusun?
Aysun
hafifçe gülümsedi ve cevapladı.
+
Sadece kendime odaklanmayarak. Dedi.
- Ne yani? Ben onca kursa gittim, kendimi keşfettim ama mutlu olmayı başaramadım da sen şimdi kendine odaklanma mı diyorsun?
Aysun
içtenlikle cevapladı:
+
Evet. Çünkü insan sadece kendine odaklandığında bir şeyleri kaçırmaya başlıyor.
Başkalarına bakıp onlara odaklandığında, ihtiyaçlarını merak ettiğinde gerçekten
mutlu olmaya başlıyorsun. İnsanların ihtiyacını giderdikçe kendi hayatındaki
problemler de eskisi gibi olmamaya ve azalmaya başlıyor. Kulağa çok ilginç
geliyor farkındayım ama meğer her şeyin bir yöntemi varmış, biz çok yanlış
yerden bakıyormuşuz, yanlış yöntemler kullanıyormuşuz…
Önce
direndi. O kadar eğitim almıştı ve hâlâ mutlu olamıyordu ama “denesem ne
kaybederim ki” diye geçirdi aklından. “Ben
başaramadım ama Aysun başardıysa, belki de haklıdır…” Yine dayanamayıp, “iyi de
sen nereden biliyorsun bunları, içine mi doğdu” deyince güldü Aysun.
“Hadi
gel de akşam seninle bir seminere daha gidelim, ama baştan söyleyeyim bu pek
diğerlerine benzemeyecek”.
İşte
o gün, Kim Kimdir seminerinin ilk günü… Artık Selin’in bir daha “eski Selin” olmayacağı bir sürecin ilk
günüydü.
Milyarlarca insan içinde, ‘bir’ kişinin ne önemi olabilir ki?
Bunun cevabını, o ‘bir’ kişiye sorun!
"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir.
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.
"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.



Aldığım onca eğitimden sonra başaramayıp Kimkimdire gittikten sonra ben de çok şaşırmıştım. Herkese tavsiye ederim. Kendinize yapacağınız en güzel yatırım olacak🫶🏻
YanıtlaSilEvet. Her şey kim kimdir ile başlar...
YanıtlaSilİnsanlar iyi bir hayatım olsun iyi ilişkilerim olsun der iyi şeyleri hayatı almak ister ama bu hayatta aldığı kararlar ilişki kurduğu insanlardan pişmanlık duyar peki bu nasıl oluyor? Gerçekten iyi ne demek? Kim kimdir seminerinde cevapları var tavsiye olunur:)
YanıtlaSilBugün insanlar kendi ihtiyaçlarına yöneliyor. Oysaki başkalarının ihtiyaçlarını giderdiğimizde bizim de ihtiyacımız görülüyor.
YanıtlaSilOysa insanlar kısır tarifini ya da bir kazağın nasıl örüldüğünü kolayca sorarken, “İnsan ilişkilerinde nasıl bu kadar iyisin?” ya da “Çocuklarını nasıl iyi yetiştirdin?” gibi şeyleri bir türlü sormaya yeltenmezler.
YanıtlaSilçok önemli bir tespit... sorabilsek bilebilirdik bilsek anlardık anlasak uygulardık...
Ayyy malesef şu his o kadar tanıdık ki :D
YanıtlaSil"O, bunca eğitim almasına rağmen mutlu olamamışken, Aysun’un bu “bedavadan” gelen mutluluğu ona çekilmez geliyordu."
Geçmişim gözlerimin önüne geldi
Çok teşekkürler yazı için...
"Çünkü insan sadece kendine odaklandığında bir şeyleri kaçırmaya başlıyor. Başkalarına bakıp onlara odaklandığında, ihtiyaçlarını merak ettiğinde gerçekten mutlu olmaya başlıyorsun."
YanıtlaSilinsanın kendini tanıması çok güzel lakin insanı insan yapan etrafıyla olan ilişkilerindeki davranışları... biz artık problemleri davranışlara göre değerlendirmeyi öğreniyoruz... çok keyifli... bekleriz
YanıtlaSilİnsanı tanımak ve ihtiyacı olanın ihtiyacını gidermek hayatımızı kolaylaştırıyor.
YanıtlaSilBazı tanımlamaları yeniden düşünmek gerek sanki... Mutluluk neydi ve nerede saklıydı?
YanıtlaSilKim kimdir bilmem ama ben kim kimdir aldığımdan beri ben ben değilim:)
YanıtlaSilBaşkalarının ihtiyacını gidermeye başladığında hayat insana kendi problemlerini kolaylaştırıyor. O yüzden aslında kim kimdir? Neye ihtiyacı vardır? Nasıl ilişki kurulur? Diye merak edenler daha kaliteli bir hayat yaşıyor..
YanıtlaSilİnsan yeter ki merak etsin, gerçek mutlaka bir yerlerden göz kırparak gelir karşısına😊
YanıtlaSilEmeğinize sağlık
İnsan çözümü yanlış yerde aramaya çalışınca olanlar
YanıtlaSilKaleminize sağlık. Söylemek istediklerime tercüman olmuşsunuz :)
YanıtlaSilİhtiyaç giderenin ihtiyacı giderilir…
YanıtlaSilAma önce, aslında kimin kim olduğunu neye ihtiyacı olduğunu anlamak gerekir ☺️
Ve insan hayatı boyunca mutluluğu aradı. Oysa önce kendini tanıması gerekirken..
YanıtlaSil