DOĞA ANA

DOĞA ANA    

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte ormanın derinliklerindeki bir ağaç kovuğunun içinde, henüz tüyleri çıkmamış üç yavru kuş başlarını kaldırır. Gözleri hâlâ kapalı, gagaları açıktır. Gagalar, bir çığlık gibi göğe uzanır ve beklerler. Çünkü açlık, hayatın ilk dürtüsüdür.

Ve işte o an gelir.

DOĞA ANA

Yuvaya süzülerek inen anne kuş, sabahın erken saatlerinde topladığı besinleri kursağından çıkararak sırayla yavrularının ağzına bırakır. Her lokma, bir ömürlük bağ gibi düşer yavrunun boğazına. Yavru kuşlar, henüz avlanmayı bilmeden, uçmayı öğrenmeden önce, annelerinin kursağından dökülen bu mucizevi yemekle hayata tutunurlar.

Doğa bir günlüğüne bile anneliği romantikleştirmez. Zamanı gelince anne kuş yuvanın kenarına yaklaşır. Artık tüyleri çıkmış, gagası sertleşmiş, gözleri açılmış yavrulara bakar. İçgüdüleriyle bilir; artık beslemeye devam etmek, yavruyu hayata değil ölüme sürükleyecektir. O yüzden bir sabah, en iri yavru uçmayı reddettiğinde, kanatlarını açmaya cesaret edemediğinde… Anne kuş tek bir hamlede, onu gagasıyla yuva kenarından aşağı iter.

Yavru kuş çığlık çığlığa savrulur gökyüzüne. Ve ilk kez kanatlarını çırpar. Uçmayı öğrenir. Uçmayı öğrenmeyen, açlıktan ölecektir çünkü anne artık ona besin taşımaz.

Televizyondaki belgeseli izleyen Ayşen’in gözleri bu sahnede doldu.

Tam o sırada, koltuğun diğer ucundan bir ses yükseldi:

- “Anne! Ağzımdaki lokma bitti, neden hala yenisini vermiyorsun? Yarım saattir ağzım açık bekliyorum ya!”

Ayşen irkildi. Başını oğluna çevirdi. Hamza… 8 yaşındaydı ama hala kendi yemeğini kendi yemiyor, hatta kaşığını bile kendisi tutmuyordu. Ayşen yemeğini ağzına götürüyor, ardından Hamza’nın ağzını silip, suyunu içiriyor, sonra da sanki her işi kendisi yapmamış gibi oğluna “Aferin” diyordu. Kendi kendine “O daha çocuk…” diye geçiriyordu içinden. Tıpkı geçen yıl ve ondan önceki yıl yaptığı gibi. Şimdi ise artık farkındaydı.

Hamza sadece yemek değil, hayatı da başkasının eliyle yemeye alışmıştı.

Hamza’nın çantasını Ayşen hazırlıyordu. Kıyafetlerini o seçiyor, ödevlerini o yapıyor, oyuncaklarını o topluyordu. Televizyonun karşısında günlerini geçiren Hamza ise hiçbir şeyin farkında değildi. Ayşen oğlunun yükünü hafifletmeye çalıştıkça, Hamza daha çok ağırlaşıyor, tembelleşiyor ve nankörleşiyordu.

Babası bu yıl karne hediyesi olarak Hamza’ya bilgisayar oyunu alacaktı. Hamza’nın dersleri kötüydü, sınıf öğretmeni Ayşen’i özel olarak çağırmış, “Bu çocuk dikkatini toplayamıyor. Sorumluluk duygusu gelişmediği için hiçbir şeyin değerini bilmiyor.” demişti.

Sadece Hamza değil, Hamza’nın arkadaşları da tıpkı onun gibiydi. Anneler bir araya gelince “yeni nesil” diyerek söyleniyorlardı ama o yeni nesli de kendileri yetiştiriyorlardı. Tüm nesli değiştiremezdi belki ama Hamza’sını değiştirmeye, başkalarına bağımlı yaşayan biricik oğlunu özgürleştirmeye karar verdi.

Ayşen, uzun zamandır ilk kez o gün kendi içinden başka bir ses duydu. Tıpkı yavru kuşunu yuvadan iten o anne kuşun kararlılığı gibi bir kararlılıktı bu. “Ben oğlumun yerine yaşamaya değil, onun yaşayabilmesi için rehber olmaya geldim.” dedi kendi kendine.

Ertesi sabah Hamza kahvaltı masasındaki boş tabağına baktı:

- “Anne nerede yumurtam?”

DOĞA ANA 

Ayşen gülümsedi.

+ “Buzdolabında. Tavaya koyarsın, tuzunu unutma.”

Hamza şaşırdı. O gün ödevleri masada eksikti... Kitapları karışıktı... Ayşen hiçbirini ellememişti. Hamza, ilk kez ödevlerini kendi yaptı. Eksik, dağınık, çarpık ama tamamen kendi başına...

Aradan geçen sürede Hamza neler olup bittiğini anlayamıyordu. İlk başta süreç isyan ile başladı; “Ben bunları yapmak zorunda mıyım? Bu zamana kadar yaptın, şimdi ne oldu anne sana?” Ayşen’in  pes etmeye niyeti yoktu.

Ertesi hafta Ayşen Hamza’ya çamaşır katlamayı öğretti. Akşam yemeklerini birlikte yapmaya başladılar. Birlikte sebze doğradılar. Yanlış kesti, elini acıttı, döktü ama öğrendi. Ayşen hiçbirine karışmadı. Eleştirmedi veya düzeltmedi. Sadece sakin bir sevgiyle izledi.

Yaz boyunca bilgisayar oyunu alınmadı. Onun yerine baba ve oğul, ikinci el bir bisiklet aldı. Hamza düşe kalka bisiklet sürmeyi öğrendi. Her düşüşte ağladı ama Ayşen bir daha onu kaldırmadı.

Sonbahar geldiğinde Hamza başka bir çocuktu. Okulun ilk haftasında sınıf öğretmeni Ayşen’i çağırdı ve bu kez şöyle dedi:

- “Hamza artık sorumluluk alıyor. Hata yaptığında telafi etmeye çalışıyor. Bu çocuk değişmiş. Ne yaptınız siz bu yaz?”

Ayşen’in gözleri doldu. O sadece bir şeyi değiştirmişti.

+” Onu yuvadan ittim...” dedi.

DOĞA ANA

Bir annenin sevgisi evet koşulsuzdur. Ama sevgi bazen fazlasıyla rahat bir yuva sunar. Ve bazen de tıpkı anne kuşun yaptığı gibi, en büyük sevgi… “Yuvadan itmektir.” Çünkü çocuklar düşe kalka büyür. Ve bir gün uçmak için, kendi kanatlarını çırpmak zorundadır.





İnsan hakkını arar, ömrü yettiği kadar…

Eylemleri de bu isteği kovalar...

Oysa hak eden olmak, hakkını aramaktan daha değerli değil midir?

"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir.

Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.

"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

Yorumlar

  1. Balkonumuza bir kırlangıç yuva yapmıştı. Anlatılan sürecinin büyük bölümünü onda gözlemledik.
    Ama şimdi daha anlamlı o kırlangıç yuvası.
    Belki de hayat bazılarını böyle eğitir, gözünün önüne getirir kimbilir…
    Emeğinize sağlık🫶

    YanıtlaSil
  2. Tam da Hamza gibi bir nesil yetiştiriyoruz el birliğiyle. Umarım bu yazıyı tüm anne ve babalar okur. Çok faydalı bir yazı ellerinize sağlık👏🏻👏🏻

    YanıtlaSil
  3. Koşulsuz sevginin gerçeğini bize anlattığınız için teşekkürler. Ortalık yanlış bilgi ve yanlış yönlendirme kaynıyor...

    YanıtlaSil
  4. Koşulsuz sevginin gerçeğini bize anlattığınız için teşekkürler. Ortalık yanlış bilgi ve yanlış yönlendirme kaynıyor...

    YanıtlaSil
  5. yuvadan itmek zor bize ama yapıcam inşallah

    YanıtlaSil
  6. Okurken o kadar çok şahit olduğum şey aklıma geldi ki, ” Onu yuvadan ittim...” ne kadar anlamlı, ne kadar da tüm yazıyı özetleyen bir cümle olmuş, elinize sağlık gerçekten

    YanıtlaSil
  7. inşALLAH evlatlarımız o yuvadan itildiğinde uçabilen kuş gibi güçlü yetiştirebiliriz

    YanıtlaSil
  8. Tam da ihtiyaç olan bir yazı…
    Kaleminize sağlık 🌸

    YanıtlaSil
  9. Ahh çocuklarımın ağzına götürdüğüm kaşıklarla bakışıyorum şu an 🥺

    YanıtlaSil
  10. "Ve bazen de tıpkı anne kuşun yaptığı gibi, en büyük sevgi… “Yuvadan itmektir.” Çünkü çocuklar düşe kalka büyür. Ve bir gün uçmak için, kendi kanatlarını çırpmak zorundadır."

    YanıtlaSil
  11. Oysaki insan bazen o kanatları kendi eliyle kırıyor, bir daha onun gökyüzünde süzüle süzüle uçamayacağını bile bile...

    YanıtlaSil
  12. Açlık insanı diri tutar bir miktar açlık iyidir...

    YanıtlaSil
  13. Bu nesilin ihtiyacı olan yazı geldi… Okuyup ve uygulayanlardan oluruz umarım☺️

    Çocuklar düşe kalka büyür… Aynı o kanatlarını çırpmakta zorlanan kuş gibi bir hareket onun hayatını kurtardı… Peki ya bizim yuvamızda?

    YanıtlaSil
  14. Günümüzde ne çok böyle örnekler var. İnşAllah tüm anneler anlar ve dönüş yapar. Çok güzel bir yazı. Elinize sağlık:)

    YanıtlaSil
  15. Bize büyük bir nimet olan yavrularımıza onları sadece büyüten değil hayata hazırlayan güçlü bireyler yapan Anne kuş olabilmek duasıyla🌺

    YanıtlaSil
  16. Ah o annelik adına farkında olmadan yapılan yanlışlar...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder