USTAYI ANLAMAK
O gün de tıpkı
diğer günler gibi sabah erkenden iş yerini açmış, kapının önünü süpürmüştü.
Sıra camekanlara gelince kolyeleri, bilezikleri, yüzükleri birer birer vitrine
dizmişti… Her sabah aynı rutini yerine getiriyordu. Babasının vefatının
üzerinden yaklaşık bir yıl geçmişti. Şimdi tüm işler ona kalmıştı. Babasının
sağlığında da hep dükkânda bulunuyordu ama omuzlarında böylesi bir yük
hissetmiyordu… Şimdi o işin başındaydı ve her türlü sorumluluk ona aitti. Metin
küçüklükten beri babası ile dükkâna gelirdi. İşlerin nasıl döndüğünü az çok
bilirdi ama şimdi işi bağlama, malzeme tedariki, stok kontrolü derken bir de
pazarlık yapmak ve her müşteriye sabırla yaklaşmak hiç kolay değildi…
Herkes öyle
hemen bir şey alıp çıkmıyordu elbet. Bir kolyeyi defalarca deniyor, evirip
çevirip bakıyor, neredeyse tüm stantta bulunan kolyeleri deneyip sonra da
almadan çıkıp gidebiliyordu. Birkaç gün sonra daha önce hiç bakmamışçasına,
denememişçesine yeniden aynı takılar için gelenler de oluyordu. “İşte bunu hiç
anlamıyorum.” diye söyleniyordu. Kendini neredeyse her gün “Ne sabırlı adammış
babam…” diye içinden geçirirken buluyordu. Hatta bazen öyle anlar geliyordu ki
“Almazsan alma! Artık çık git.” demesine ramak kalıyordu.
Bir de öyleleri
vardı ki onlara da hiç akıl erdiremiyordu. Kendisi fuar fuar geziyor, en
modern, en trend takı tasarımları nerde var sürekli araştırıyordu. Son moda
takılar dükkânda muhakkak yerini alsın istiyordu. Vitrindeki takıları bile
sıklıkla değiştiriyor yeniliği her bir kareye yerleştiriyordu. O bu kadar
farklılık katmaya önem verirken birileri gelip de klasik, modası geçmiş bir
tasarımı aldığında buna çok şaşırıyordu. Kendini “Ama bu yıllardır satılmayan
bir model…” diye düşünmekten alamıyordu. “Hiç mi modayı takip etmiyor bu
insanlar…” Gerçi son zamanda klasik seven bu müşteri olmasa kayda değer bir
satış da yapmış olmayacaktı…
Babadan miras bu
küçük dükkân; kırk sene boyunca evlerinin gelir kaynağı olmuş, buradan
kazandıkları ile Yıldırım ailesi tam üç tane çocuk okutmuştu. Şimdi ise Metin
dükkânın kendisinden, bulunduğu yerden, geleninden, gideninden memnun değildi.
Aslında içten içe mahalle arası dükkân işletmeyi de kendine yakıştıramıyordu... Daha iyi yerlerde olmak istiyordu. İşleri
büyütmek için çok uğraşmıştı ama işler hiç iyi gitmiyordu ve bunun sebebini
anlamamak canını sıkıyordu. Halbuki babasından sonra ne çok yenilik katmıştı
dükkâna. Sadece ürünleri değil, dükkânı da yenilemişti ama yine de sonuç
değişmiyordu… Yolunda gitmeyen şey ne olabilirdi? Babasının çalışma stilinin
üzerine uzun uzun düşündü…
Evet babası belki modadan çok anlamaz, son
trendleri takip etmezdi ancak yine de müşterisi olurdu dükkânın. Bazen bir kişinin haberi olmadan gelen bir
ürünü “Filanca gelince ona göster.” diye tembihler ve o kişi de ürünü çok
beğenerek alırdı. Yani müşterileri iyi analiz eder, ihtiyaçlarına yönelik
yaklaşım sergilerdi. “Eee kırk senelik esnaf olunca insan sarrafı oluyorsun bir
yerde, ben nasıl çözeyim şimdi bu mesleği! Çeşit çeşit müşteri profili var.”
Evet babası bu işi biliyordu ama o zamanlar Metin böyle düşünmüyordu. Modaya uygun yeni ürünler getirelim diye onunla tartışır, “Şu dükkanı değiştirelim ya da yenileyelim.” diye başının etini yerdi. Babasının müşterilerle ilişkisini de hiç gözlemlemediğini fark etti. Babasından neyi öğrenmesi gerektiğini anlamadığını şimdi anlıyordu. Yıllardır onun yanındaydı ama neden kendisine bir pay alamamıştı. Hayatta hep yenilik eklenince ilerlenilir gibi düşünmüştü… Keşke onu doğru anlayabilseydi…
Onun yapıp
ettiklerine kendi yeniliklerini katabilseydi…
İnsan bazen yeni
olanın daha iyi olduğunu düşünür ama bir şeyin sadece yeni olması onun satın
alınması için en gerekli şart değildir. Bazı şeyler üstüne zaman geçtikçe daha
değerli hale gelir. İnsan ilişkileriyle, kendisine ve çevresine kattıklarıyla
değerini gösterir.
Önemli olan o
dur ki; geçen zaman bizi nasıl etkiledi? “Keşke anlayabilseydim…” dememek için…
İyileşip,
iyileştirdik mi? Zaman geçer öyle ya da böyle, peki ya ardımızda
bıraktıklarımız…
Öyleyse bizden kalanlar, eskide kalsa da iyi mi hatırlanıyor yoksa acı bir tat mı veriyor?
Neden,
Sıradışı bir ilmin,
Sıradışı keyiflerin,
Sıradışı ortamın,
Sıradışı ilişkin,
Ya da sıradışılarla ilişkilerin olsun ki?
Neden seninle ilişki kursunlar, sana değer versinler?
Sıradan bedellerle ödemede inatçı bir insanın, neden sıradışı bir yaşamı olsun ki?



Ustanın bedeli yüksek, evet; ama onun tadı çok farklı
YanıtlaSilBazı detayları görmek için *bakmak* lazım... öyle bakmak ki, her detay çepeçevre irdelenmeli... ustanı iyi seç... peşinden ayrılma...
YanıtlaSilben yeniliği seviyorsam herkes sever düşüncesi ne kadar sığ ve tek yönlü aslında. fakat insan ne yaptığının farkında olmayınca yaşattığı sonucun da nedenini bulamıyor. güzel bir farkındalık yazısı. kaleminize sağlık...
YanıtlaSilYeni neslin sorunu yüzeysel bakmaları hayata. Babasından yani ustasından müşteriyi iyi analiz etmeyi, ihtiyacını öğrenmeyip tek düşündükleri yenilikci yaklaşım. Talep olmadan arz olmaz ki😕 Ellerinize sağlık strateji alacağımız bir yazı olmuş👏🏻
YanıtlaSilÖykümüzü iyileştirebilmek kıymetli.. rol aldığımız başka öyküleri iyileştirmek daha da kıymetli.. girdiğimiz yere iyi gelebilmek duasıyla🌸
YanıtlaSilİyileşip, iyileştirdik mi? Zaman geçer öyle ya da böyle, peki ya ardımızda bıraktıklarımız… ne hoş be anlamı bir söz🌸
YanıtlaSilKeşkelereimizin az olması dileğiyle...
YanıtlaSilGüzel bir yazı olmuş
Yenilik yapmak zamana ayak uydurmak tabiki gerekli ama yaşadığımız çevreye uyum ve ihtiyaçlar göz ardı edilemez gerçekler… bunu fark etmemizi sağlayan çok güzel bir yazı olmuş ellerinize sağlık
YanıtlaSil