GELDİM, GÖRDÜM, ANLADIM!
Gün öğleni biraz geçmiş, güneş
tepeden yavaş yavaş inmeye başlamıştı. Ahmet, öğlen yemeğini yemiş dükkâna dönüyordu
ki yan dükkandaki esnaf arkadaşı Rauf ona el etti.
- Gel bir acı kahvemi iç...
Onlar kahveyi yudumlarken yan
tarafta Ahmet’in dükkanından telefon sesi duyuldu. Neyse ki Ahmet’in oğlu Salim
dükkandaydı, o telefonu açardı… Ne
konuşulduğunu duyamadı, zaten merak da etmedi. Salim daha gençti, işi öğrenme
konusunda istekliydi. Bir süre sonra telefon tekrar çaldı, hem de uzun uzun ama
açılmadı. Hatta kapandı çok geçmeden yine çalmaya başladı. “Neden açmıyor bu çocuk telefonu hayret bir
şey…” Rahatsız olmuştu, kahvesinin son yudumunu hızlıca alarak çıktı.
Dükkâna girdiğinde oğlu Salim’in masanın
başında oturmuş tırnaklarını yemekle meşgul olduğunu gördü. Çok şaşırdı, çünkü
telefon kulağının dibinde hala çalıyordu, kayıtsız kalması tuhaftı. ‘Duymamış
olamaz, neler oluyor?’ diye düşündü.
-Oğlum neden açmıyorsun telefonu?
Rauf amcanın oradan duydum sesi de geldim.
Salim babasını görünce
heyecanlanmıştı. Sesi titreyerek,
+Münasebetsiz bir müşteri işte
baba, saçmalıyor boş ver! Açma bence, senin de canını sıkar şimdi, dedi.
Daha sonra hızlıca montunu
giymeye yöneldi.
+Madem sen geldin, ben de gideyim
bir arkadaşlara selam vereyim. Bir hava alıp geleyim, dedi.
Tam dükkândan çıkacakken telefonu tekrar
çalmaya başlamıştı.
Salim “Açma.” diye yalvarıyordu,
Ahmet ise “Dur bir konuşayım” diyordu. Derken telefon kapandı ama, arkasından yine çalmaya başlayınca Ahmet dayanamayıp açtı.
-Buyurun Huzur Antika, size nasıl
yardımcı olabilirim?
Telefondaki ile konuştukça
Ahmet’in yüzü düşüyordu. Salim ise elleri cebinde, omuzları çökmüş gözleri yerde öylece kala kalmıştı.
Ahmet telefonu kapattı ve koltuğa
oturdu. Derin bir iç çekti;
-Neden oğlum? diye sordu.
-Korktum baba, çekindim senden,
kızarsın diye…
Ahmet’i arayan yüklü bir ödeme
bekleyen müşterisiydi. Ahmet parayı geçen hafta oğlu Salim’e teslim etmiş,
müşteriye bizzat iletmesini tembihlemişti. Teslim edip etmediğinden, hiç şüphe
etmemişti.
Sesini yükselterek;
-Ne yaptın parayı söyle? O kadar
parayı nereye harcadın? dedi.
Salim’in cevap vermesini
istiyordu ama öyle çok bağırıyordu ki, Salim konuşsa bile sesi duyulmazdı. O
bağırdıkça Salim daha çok çöküyordu.
İnsanoğlu başına gelen sonucu
kabul etmediğinde problem çözülecek zanneder ama yanılır. Ahmet de bağırması
gerektiğini ve olayın böylece çözüleceğini düşünüyordu. Sanki saklanan gerçek
böyle ortaya çıkartılır demek istiyor gibiydi…
Bu arada Salim de kaçtığı ve
ertelediği sonucu yaşıyordu. Babasının öfkesi biraz sakinler gibi olunca hemen
araya girdi ve anlatmaya başladı. Zaten gerçek ortaya çıkmıştı, şimdi arada
kalan detayları da o tamamlayacaktı. Artık gerçeklerin er geç ortaya çıkma
huyunun olduğunu öğrenmişti.
+ Geçen hafta bileğimi burkmuştum
ya, hani o gün üzerine düştüm demiştim... Sana doğruyu söylemedim, aslında gasp
edildim. Arkadan birisi geldi ve hızlıca
elimdeki para çantasını alıp gitti. Yani parayı çaldırdım baba… Hem utandım hem
de senin vereceğin tepkiden korktuğum için sana söyleyemedim…
- Oğlum bana söylesene, beraber
polise giderdik, kameralara baktırırdık… Gerçi para bulunur mu bilmiyorum ama…
Hay Allah! Oğlum ya sana bir şey olsaydı… Böyle bir şeyi bana nasıl söylemezsin
aklım almıyor!
+ Baba bazen dinlemeden, büyük tepkiler veriyorsun… Biraz önce de anlayıp, dinlemeden hemen beni suçladın. Bu nedenle çoğunlukla sana bir şeyleri anlatmaktan çekiniyorum. O yüzden gerçeği gizledim…
Ahmet derin bir iç çekti ve
düşüncelere daldı. Oğlu ona sadece yalan söylememişti, aynı zamanda günlerdir
babasını oyalamaya çalışmıştı. Bu sonuca kendisi de sebepler oluşturmuştu,
farkındaydı.
- Gel seninle biraz konuşalım…
Dükkanı kapattılar ve baba-oğul
birlikte yürümeye başladılar.
Salim daha çok gençti ve
öğreneceği çok şey vardı... Ahmet için ailesini korumak önemliydi. Ancak beklenmedik
problem yaşadığında mantıklı düşünemiyor ve duygusal tepkiler veriyordu. Evet
koruyucu olmak iyiydi, anlamadığı neden bu kadar öfkeleniyordu?
İnsan bu hayatta birçok problemle
karşılaşır. Doğru çözümü buldukça artık sıkıntıları daha kolay çözmeye başlar
ve git gide çözümde ustalaşır. Böylece ustalaştıkça sakin kalabilen, mantıklı
düşünebilen biri haline gelir.
Daldan üç elma düşer… Biri
ustaya, diğeri ustadan öğrenene, sonuncusu bilmediğini bilenlere…
Neden,
Sıradışı bir ilmin,
Sıradışı keyiflerin,
Sıradışı ortamın,
Sıradışı ilişkin,
Ya da sıradışılarla ilişkilerin olsun ki?
Neden seninle ilişki kursunlar, sana değer versinler?
Sıradan bedellerle ödemede inatçı bir insanın, neden sıradışı bir yaşamı olsun ki?
İnsan hayatını tepkilere göre tasarlar.
YanıtlaSilBilmediğini bilen ve kendini düzelten, dününe göre iyi olanlardan olmak dileğiyle
YanıtlaSil