SERÇE
Pencereden bakarken gözüne küçücük bir serçe
ilişti. Hafif ıslanmış, soğukta üşümüştü. Belki onu ısıtacak bir sıcak yuvası yoktu. Kendini düşündü sonra, bu depresif
hallerini… Üç günden beri
yataktan çıkmak zor geliyordu.
İş yerinde çok
çalışarak tamamladığı projeyi, yeni
gelen ekip yöneticisi Çiğdem Hanım kendine mâl
etmişti. Oysa 3 yıldır canla başla
çalışmıştı. Bu haksızlık ona ağır geldi.
En nihayetinde Çiğdem Hanım ve müdürüyle
konuşmalıydı. Daha buna gerek bile kalmadan, söz hakkı verilmeden işine son verilmişti. Tam üç yıl… Dile kolay. Nasıl bir
çırpıda bitiyordu, hazmedemiyordu. Çok değer verdiği, o çok sevdiği patronu ve
müdürü ona sormamıştı bile..
“Artık yeni sayfa açmanın vakti gelmiş demek
ki.” dedi çok sevdiği bir ablası “Hayatta
hiçbir zaman insanın hakkı
yenmez. Öyle zannedilse bile kimse kimsenin hakkını yiyemez. İşin nihayetine
bak, sen gelecekte nerede olacaksın, diğerleri nerede olacak? Doğru
değerlendirebilmen için zamana ihtiyaç var. İnsanoğlu doğası gereği aceleci bir
canlı. Sabırlı olmak zor gelir, ancak uzun vadede baktığımızda hayatın toplamda
adil olduğunu görürüz. Merak etme kimse hak
ettiğinden mahrum kalmaz.
Hak edene hakkını veren var.”
Tabii bu uzun konuşmalar iyiydi hoştu ama daha
önce duyduğu veya karşılaştığı şeyler olmadığı için duyduklarına inanmakta
zorlanıyordu. İçindeki sızıyı dindiremiyordu.
“Serçe olsam nasıl olurdu?” diye düşündü. Kendini bildi bileli
sokaklardaydı bu küçük serçe. Hiç umutsuzluğa kapılmış mıydı? Ağaçların
hepsi ev, kırıntıların hepsi yemekti ona.
Çok çaresiz görünürken aslında inanılmaz bir özgüvenle devam ediyordu hayatına. Sokaktaydı ama çaresiz değildi. Neler yapabileceğinin ve yapamayacağının çok farkında görünüyordu. Sadece kendini var edene güvenmiş, daldan aşağı atlayıp kanatlarını açarken kendisini havada nasıl tutacağını bilmişti... Tereddütü olmayan bir güven... Yazın suyun, kışın yiyeceğin ona geleceğinden emin. Hiçbir şey umutlarını bir anda yitirmesine neden olamazdı bu güzel serçenin. Haksızlığa uğradım diye üç gün yatakta kalmazdı. Daha büyük bir lokma yok mu demeden kırıntılarını aramaya devam ederdi. Kanadı kırılsa bile işlerin nasıl döndüğünden emin hayatına devam eder ve hareketini asla kesmezdi.
“Evet” dedi. “İşte insanın da asıl problemi
bu. O kadar hayat gailesine kaptırıyoruz ki bazan yaşamın bir işleyişi olduğunu unutuveriyoruz. Oysa hiçbir şey
başıboş değil ve tesadüfen olmuş
olamaz”. Okuduğu o kadar iş adamı biyografisi geldi aklına. Hepsi bir yerlerde
haksızlığa uğramış sonra asıl yerlerini bulmuşlardı. Bir düzen vardı bu
işleyişte. “Başarı,
vazgeçenlere uğramaz.” dedi. Bir tek
kendisi değildi bu dünyada haksızlığa uğrayan… başarı ona gelmeden o başarıyı
hak eden bir insan gibi sabırla, kararlı bir şekilde yola devam edecekti.
Sonra tekrar baktı ağacın dallarına. “Sabah sabah ne çok
şey öğretti serçe bana bilmeden. Sade duruşuyla
kıpır kıpır canlılığıyla...”
İnsan garip canlı… Bir evi olduğu için kendini güvende zanneden… İmkanlarının bolluğuyla rahat edeceğini düşünen… Sonra da elindekiler gidince, başına gelebileceklerden korkan…. Kendisine verilen konforun içinde şımaran, konforu alındığında aslan gibi kükremez mi?
İşte ondan sonra insan elinden alınma korkusu ile en ufak bir
tökezlemede küçük serçenin yaptığı şeyi yapamaz. Ayağa kalkıp hayata devam edemez, her
şeye yeniden başlamak ona zor gelir. Haksızlığa, kişilere, bahanelere takılır
da kendine acıyıp durur.
Hani o ayazda minik serçe çaresiz ve zavallıdır denir ya...
Gerçekten öyle midir?
İnsan hakkını arar, ömrü yettiği kadar…
Eylemleri de bu isteği kovalar...
Oysa hak eden olmak, hakkını aramaktan daha değerli değil midir?
"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir.
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.
"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.



Ahh şu minik serçe kadar olsak yeter sankiii :)
YanıtlaSilYok minik serçe çok iyi :) biz hemen vazgeçip pes ediyoruz ya da şikayet
YanıtlaSilHerkes haksızlığa uğruyor, vazgeçmeyenler güçleniyor :)
YanıtlaSilKaleminize sağlık 🍀
Güvenli evlerinde oturan, hayatın zorluklarından bahseden koca koca insanlara minik bir serçeyi örnek göstermeniz beni gerçekten çok etkiledi. Tebrikler👏🏻
YanıtlaSilHak edene hakkını veren var, çok şükür🩵
YanıtlaSilHer düştüğümde bu serceyi hatırlayacağım...
YanıtlaSilKaleminize sağlık..🐦⬛
YanıtlaSilBaşarı, vazgeçenlere uğramaz. Vazgeçmemek ümidiyleee teşekkür ederiz :))
YanıtlaSilhayatta hep karşımıza çiğdemler çıkacak elbet... dünyanın sonu değil ya iyi yaptığın şeyi başka yerde de yapabilirsen kimse seni durduramaz...
YanıtlaSilSerçe gibi rızkın kimden geldiğini bilebilsek. Elinize sağlık
YanıtlaSilHak edene hakkını veren var.
YanıtlaSilAhh olumsuzluklara rağmen vazgeçmeyen, hareketini asla kesmeyen cağnım serçe, ne kadar da güzel bir emsalsin :) Doğanın dilini okuyabilmek gerçekten kıymetli elinize sağlık 🌼
YanıtlaSil“Okuduğu o kadar iş adamı biyografisi geldi aklına. Hepsi bir yerlerde haksızlığa uğramış sonra asıl yerlerini bulmuşlardı. Bir düzen vardı bu işleyişte.” Aslında önümüzde ne çok örnek var başarının serüvenine dair. Ama biz anın duygusallığında kaybolup gidebiliyoruz. Kaleminize sağlık!
YanıtlaSil