BİR AİLE ÖYKÜSÜ
Uzun bir aradan sonra bütün kız kardeşler yine bir aradaydık. Hâl hatırdan sonra konu her zaman aynı yerlerde dolanıyordu. Kimimiz eşiyle, çocuğuyla, kimimiz kaynanasıyla ya da işiyle problem yaşıyordu. Uzun uzun dertleşsek de laflar, şikayetler, ahlar bol olsa da çözüm her seferinde çıkmaz yoldu. Belki çözümü olmayan dertlerimiz vardı ya da çözümleri biz bulamıyorduk. İyi de bir zamanlar bizim yaşadığımızı yaşayan ve buna çözüm bulan birileri mutlaka vardı. Öyle birini bulmak ve deneyimlerinden faydalanmak lazımdı. Bir bilene soralım derken laf eskilere döndü.
Anneannemizin “Kimseyi kınama kuzum, başına gelmeden ölmezsin valla.” deyişi… Annemizin akşam ezanı okunmadan herkes eve gelecek tembihi… Babamızın bazen “Melekler bana haber verdi çok çalışmış benim güzel kızlarım, aferin size, alın bakalım.” deyip verdiği çikolata-şekerlemeler… Biraz büyüyünce bulaşık yıkama sırasında ettiğimiz kavgaları konuşmanın bile huzurlu bir tadı vardı.. Kimse söylemese de aklımızda aynı şey vardı: Bugün çocuklarımıza böyle keyifli anılar ve değerli deneyimler verebiliyor muyuz acaba? Eskiden aile olmak ile şimdi aile olmak bu kadar farklı olabilir miydi?
Gençliğimizde bir sıcaklık, samimi bir heyecan vardı içimizde, ancak evlenip yuva kurduktan sonra o heyecan da bir kuş gibi uçup gitmişti yüreklerimizden. Belki ailemizin sıcaklığını taşıyamadık, belki sıcaklığını kaybetmiş ailelerde büyümenin hüznünü bazen de öfkesini diri tuttuk içimizde. İnsan yaşını aldıkça çocukluğuna daha çok dönüyor hatıralarında… Bayramlarda merakla beklerdik; “Yeni kıyafet alabilecek miyiz?” En çok bayram harçlığını kim verecek diye iddiaya bile girerdik. “Letafet teyze o leziz dolmalarından yapmış mıdır?” diye heyecanlanırdık.
Yaptığımız keki komşulara da vereceğiz diye iki tane yapardı annem. Amcamlar bize gelip kalsınlar diye ne dil dökerdik… Gitmesinler diye ayakkabılarını az saklamadık. Bir enişte klasiği olan o buz gibi şakalar ise teyze ziyaretlerinden yadigâr…
Annem, babamızın geliş saatinde yemekle beraber bizi de hazır ederdi. Mis gibi zeytinyağlı taze fasülye kokusu, salataya doğranan domates biberin kokusuna karışırdı. Herkes bir şeyler anlatabilmek için dört gözle bu vakti beklerdi.
Şimdi bugünlere bakınca güzel bir aile olduğumuzun kanıtlarını paylaşmamız isteniyor adeta. Keyifli zamanlar geçirdiğimizin ispatı niteliğinde birlikte olduğumuz anları sosyal medyada yayınlamak, hazırladığımız ziyafet görsellerini paylaşmak, gezdiğimiz yerlerin fotoğraflarını koymak gerekiyor sanki.
Paylaşılan fotoğrafların aksine gerçekte işler farklı dönüyor. Baba işten gelince televizyon karşısına geçiyor, anne elinde telefon, dinleniyor mu kim nerede ne yapmış, araştırıyor mu belli değil. Çocuklar desen anne babadan bihaber, yemekten hızlıca kalkıp, ödevim yok hangi oyunu oynasak modunda…. Yemekte ailecek toplanabilen bir de sohbet eden, akrabaları gelsin diye dört gözle bekleyen kaçımız kaldık?
Şimdilerde güzel bir aile
olmak için, sadece aynı soyadını taşımak, aynı evde yaşamak veya eskiye göre
kat kat fazla olan o imkanlar yetmiyor, sıcacık ve hoş kokulu anılar bırakmaya
yetemiyor..
Hakikatli bir aile olmak, aynı sofrada otururken kalplerin de aynı masada buluşması demek… Hatta asker olan oğullarıyla, üniversiteye yeni kazanmış kızlarıyla veya uzun zamandır göremedikleri torunlarıyla ayrı sofralarda da olsa kalplerin bir olması demek…
Yorulduğunda yaslanacağın bir dağın olması, o dağın da çoraklığını alan bir kar’ının olması demek değil midir karı koca olmak? Anne babasının elini tutup ilk adımlarını atan bir evladın, günü geldiğinde en kıymetli bastonu olması değil midir o emekledi diye havalara uçanların? Onlar ki bir araya geldiklerinde fırından yeni çıkmış ekmek gibi sıcacık olur o evler…
O yüzdendir ki bu öykü
mükemmel görünmeye çalışanların değil, birbirlerinin karnını doyurduğu gibi
ruhunu doyuran, gece erken uyuyakalanın üstünü örttüğü gibi kusurlarını örten, sevgisi
samimi, hatta kızması bile samimi olanların öyküsü…
İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri,
En büyük dostu ve düşmanı değişmedi.
Aynadaki kişi...
Ahh yüreğimden vuruldum... Eski samimiyeti hatırlatmanıza mı yoksa şimdiki hatalarıma ayna tutmanıza mı teşekkür edeyim 🥺
YanıtlaSilYaşı tutanların anımsadıkları özlem dolu geçmişle şimdiyi yaşayan genç kafalara selam olsun… geçmişteki o güzel anılar dinazor anılar değil aksine içi dolu samimi saf anılar… sahip çıkmak, yaşatmak, gerçeği anlamak dileği ile….
YanıtlaSilSamimi ve Gerçek bir yazı 🌿 kaleminize sağlık 💕
YanıtlaSilAile olabilmek demek kusurlara rağmen bir kalabilmek …
YanıtlaSil“… kusurlarını örten, sevgisi samimi, hatta kızması bile samimi olanların öyküsü…”
YanıtlaSilÖylelerinden olabilmek ve öyleleriyle ikramlananlardan olabilmek duasıyla..
Kaleminize sağlık…
Hakikaten aile olmanın hakkını verebiliyor muyuz.
YanıtlaSilhep öykülere imajlarıyla lezzet katan olmayı dilerim
YanıtlaSilYoruluğunda yaslanacak bir dağının olması her insana iyi gelir.
YanıtlaSilçok güzel bir yazı..Beni geçmişe götürdü :)
YanıtlaSilNe kadar samimi bir yazı... Ne kadar da güzel duygular hissettirdiniz... Kaleminize sağlık 🌸
YanıtlaSilHepimizin geçmişiyle ve bugünüyle alakalı ama sıcacık bir yazı… Kaleminize sağlık…
YanıtlaSilŞimdilerde aile; aynı sofranın ama farklı dünyaların insanı olmak gibi.
YanıtlaSilTeşekkürler bu güzel yazınız için 🙏🏽
Emeğinize sağlık okurken bile kalbim sıcacık oldu. Ne güzel bir gerçek, aile mükemmel görünmeye çalışanların öyküsü değil birbirlerinin karnını doyurduğu gibi ruhunuda doyuran samimi bir topluluk tur. 🌹
YanıtlaSil