GERÇEK NİYETİN NE?
“Aslında o kadar da çabalıyorum
ama neden olmuyor, bir türlü anlamıyorum. Önceden çok fazla yapıyormuşum, bunu
anladım. Artık eskisi kadar yapmıyorum, üzerlerine de düşmüyorum. Buna rağmen
istediğim saygıyı, ilgiyi ve sevgiyi görmüyorum.” dedi Nurseli üzgün bir ses
tonuyla...
Dinlerken Buse Hanım kafasını
onaylar şekilde sallıyordu. Danışanı ile belli bir seviyeye ulaşmışlardı fakat
bu nokta çok önemliydi. Problemin çözümünde anahtar olabilecek bir yerdeydiler.
Buse Hanım'ı düşündüren, bunu danışana nasıl anlatacağıydı. Cevap basit ama
anlatması ve anlaşılması o kadar kolay değildi. Derin bir nefes aldı, oturduğu
koltukta etrafına baktı. Her yer aydınlıktı, hava güneşliydi. Camın önündeki
çiçekler insana iyi geliyordu. Neden zorlandığını anlamaya çalıştı; çünkü onun
acısını kendisi de hissediyordu. Bu yüzden kelimelerini özenle seçmeliydi.
Sonunda, danışanın gözlerinin içine bakarak, tebessüm ve samimiyetle anlatmaya
başladı:
“Bazen bir insan, birine yardım
etmek için elinde paketlerle evine gider, ama vermedeki stili ile karşısındaki
insanı inciten davranışlar sergileyebilir. ‘Beni öv, beni beğen, beni anla,
sen de bana ver.’ gibi gizli mesajlar taşıyan davranışlar karşı tarafın
gönül radarından kaçmaz. Gülümseyerek götürdüklerini verse de sadece duruşu ve
bakışı bile yeter, saklayamaz gerçeği.
Yardım ediyor gibi görünen kişi
aslında kendisi için oradadır. İsteği, giderken, verirken birilerinin onu
görmesi ve “ne kadar iyi bir insan” demesidir. Verirken gizlemediği gibi,
verdikten sonra da hemen oradan ayrılmak istemez; teşekkür cümleleri duymak
ister. Bunun için gözlerine bakar. Bu yüzden tebessümü ve oradaki duruşuyla
oraya uyumlu değildir aslında; ortamda bir çıkıntı gibi durur ve anlayanları
rahatsız eder.
Ya da öylesine söylenmiş bir
söz... Sırf sonrasında ilgiyi kendine çekebilmek için. “Ne kadar yakışmış,
güzel olmuşsun.” Birileri de ona
güzel olduğunu söylesin diye.
Bu durum, en yakınlarımızla olan
ilişkilerimiz için de geçerlidir. Bunun altında yatan karşı taraftan yüksek
beklentilerimiz ise, yani “O da aynısını bana yapsın” diyeyse aslında
ilişkilerimizde samimiyeti kaybediyoruz. Bu hayatta insan, samimi
davranışlarının karşılığını alır. Yani, insanın söyledikleriyle yaptıkları
birbirine tutarlı olduğunda samimidir. Niyeti iyiyse ve de doğru davranmakta
samimi olursa eninde sonunda başarır.
Bir iş ve oluşun içerisinde
olmak, o konuda başarılı olduğumuz anlamına gelmez. Mesele her zaman doğru
yerden bekleyebilmektir. Bazen de beklentilerimiz karşılanmasa da doğru
davranışta bulunmaya devam etmemiz gerekebilir. Yani kendimizi iyi insan olarak
tanımlıyorsak bunda ne kadar samimiyiz?
İşte Nurseli’ye Buse Hanım’ın
söylediği gibi bazı soruları sorabiliyor muyuz kendimize?
Bir insan yanlış davransa da ben
hala doğru davranabiliyor muyum? Yoksa sadece iyi olduğunda mı onunla iyiyim?
Çünkü ancak kimden beklediğini
bilen biri, her zaman doğru olanı yapmayı seçer. O zaman davranışlarında samimi
olmaya başlar.
İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri,
En büyük dostu ve düşmanı değişmedi.
Aynadaki kişi...
Samimiyet, günümüzde anlamını yitirmiş boş bir kelime olarak kaldı. "İnsanın söyledikleriyle yaptıkları birbirine tutarlı olduğunda samimidir" bunu hayatımızın her alanında taşıyabilmek umuduyla...
YanıtlaSilİyi insan olmak konusunda samimi miyim? Ne güzel bir kendini değerlendirme…
YanıtlaSilHer zaman doğru yerde bekleyebilmek önemli olan...
YanıtlaSilElinize sağlık
İnsanların ilişkilerde en çok zorlandığı ve anlayamadığı bir konu ele alınmış. Emeği geçen herkese teşekkürler 🌿
YanıtlaSilKendimizi test edebileceğimiz ölçüler ne güzel verilmiş. Kaleminize sağlık :)
YanıtlaSilİnsanın önce kendine samimi olması ne önemli değil mi
YanıtlaSilHarika bir anlatım 🌹
YanıtlaSil