GÜNDEM VE GERÇEK
Gözlerini açıp kendisini zorlayarak uyanmaya çalıştı. Bütün gece oturmuş bir dizinin tüm sezonunu izlemişti.
Oldukça
popüler olan dizideki sahneleri hazmetmeye çalışıyordu. Bir taraftan da gündemin
bu kadar kolay değişebiliyor olmasına olan şaşkınlığını gizleyemiyordu. Dizi
daha ilk haftadan birkaç milyon izlenmişti.
Peki
neydi milyonları ekrana bağlayan dizinin konusu? Dizide bir gassalın
yaşadıkları anlatılıyordu.
Sosyal
medyada gezinirken yatağında uzun süre oyalandı. Uyumaya karar vermişti ki, bir
an aklına düştü ve telefonundan hemen sosyal medyaya girip dizinin yorumlarına
göz attı. Çoğu insan da rahatsız olmuştu bu gerçekle yüzleşmekten. Sevmeyen de
vardı yorumların içinde, gerçekliği görüp teşekkür eden de.
“Hayat
ne kadar kısa aslında." diye geçirdi içinden. Toplum ölümü hakikaten
unutmaya çalışıyor. Düşündükçe kendi kendine sorular soruyor zihni daha da
açılıyordu. Gerçekten nelerden kaçabilirdi insan, nelerden kaçamazdı?
Çocukluğu
geldi aklına. Çocuk dediğin; ölüden korkar, mezarlıktaki yazıları okuyamaz,
gece mezarlığa gidemez. Neydi sebebi acaba? Bu kadar yakın iken bu kadar uzak yaşamanın
bir anlamı olmaydı.
Geçici
olan bir yerde kalıcı olmaya çalışmak mı insanları bu kadar uzaklaştırmıştı gerçeklerden?
İnsan yaratılışında dünyada beli bir süre var olmak sonra da yok olmak varken neden
ölümsüz olmaya çalışıyordu ki?
“Geldik,
yaşadık, geçtik ve gideceğiz...” diye mırıldandı.
Tüm
mesele bu kadar basitken başka başka pencereler açıldı Sarp’ın zihninde.
Günümüz
İstanbul’unda insanlar bir hafta da olsa ölümü öğrendi, öldükten sonra nasıl
yıkanacağını öğrendi. Sonra güncel yaşamına devam etti, alışveriş yaptı, sosyal
medyada takıldı, marka kahvesini içti ve unuttu… Oysaki yaşama devam etmeye
çalışan başka insanlar da vardı. Onlar her şeye rağmen teşekkürlü olan insanlardı.
Sonra da ölümün çok normalleştiği ve gariptir ki tüm insanlığa göre normalleştirildiği bir yere gitti zihni. Orada ölüyü nasıl yıkayacakları ile ilgili kaygılar elbette vardı ama daha büyük kaygılar da vardı. Çünkü çoğu zaman onların suyu yoktu, barınmak bir yana temel yaşam için lazım olan temiz suya ulaşımları engelleniyordu… Gıdaları yoktu, çadırların içerisinde bir şeyler yetiştiriyorlardı, çadırları bombalanmadığı müddetçe.. Yardım almaları, gıdaya, giyime ulaşmaları engelleniyordu. Yani kısaca yaşama hakları ellerinden alınıyor ve bu dünyada bir avuç insan dışındakilere bu durum normal geliyordu…
Sonra
daha da düşündü Sarp... Peki hiç yıkanamayan, öldükten sonra tanınmayacak hale
gelen bedenler… Çocuklar, kadınlar, yaşlılar, gençler ve bebekler… Bebekler… Şu
an gündemde ölüm var ve çok uzakta değil Gazze’ de soğuktan ölen bebekler var…
Öldüğünde
yıkanılmayanlar var…
Bütün
bunlara rağmen tebessümünü kaybetmeyen çocuklar var…
Nelere
rağmen neleri başarabiliyordu insan bu hayatta…
Yıkılan
binaların altında ateş yakıp çocuklara tebessüm ile moral vermeye çalışan ebeveynler
var…
“Ne kadar farklı normallerimiz...” dedi ve yorumları okumaya devam etti.
İşte
insan bir şeyleri fark etmeye başladığında normallerini de irdelemeye başlar.
Hadi birlikte geçip gitmek için geldiğimiz dünyadaki tepkilerimize bir bakalım.
Yeniden
bakalım hayatımıza…
Sahip
olduğumuz hangi şey gerçekten bizim?
“Evet,
ölüm var” derken gerçekten bizim için de var mı? Ne kadar farkındayız, tekrar
düşünelim bakalım…
Şu
an bize verilen her şeyin sonu var… Hakikaten var…
Hakikaten
var ve belki de hatırlamak, geçmişimize bakarak geleceğimizi yeniden tasarlamak
için bu bir fırsat olabilir…
Ve
unutmayalım ki bu korkulan ölüm Gazze’de çocuk işi…
Her gerçek, heybesinde bir bedel taşır...
İnsanların çoğu, o bedeli ödemek istemediği için gerçeği de reddeder...
Dolasıyla insan, mutlaka yüzleşeceği bedelleri büyütmüş olur...
"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir.
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.
"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.
Kaleminize sağlık...
YanıtlaSilİnsan gerçekten uzaklaşınca normalleri de değişiyor.
YanıtlaSilÖlmek için doğmuş olmamıza rağmen ölümden bu kadar göz çekmek, dünya hayatına olan düşkünlüğümüzün işareti…
Emeğinize sağlık🤍
Elinize sağlık gözlerim doldu okurken...
YanıtlaSilALLAH gerçekleri görebilmeyi nasip etsin
YanıtlaSilO kadar gündemden ve o kadar gerçek bir yazı olmuş ki :) ellerinize sağlık..
YanıtlaSilSonu olan bu dünyada sonsuz olmaya çalıştıkça insan yanılıyor.
YanıtlaSilÖlüm kadar gerçek olan ve yadasınan başka şey yok sanırım. Oyalanmak sıkıntı. Ne yapacaksa yapması lazım insanın hayır adına. Yarın olmayabilir
YanıtlaSilElinize sağlık..
YanıtlaSilGerçeğe arkasını dönünce gündemle boğulanlara iyi bir hatırlatıcı olmuş kaleminize sağlık
YanıtlaSil"Nelere rağmen neleri başarabiliyordu insan bu hayatta…"
YanıtlaSilkaç tane ebeveyn gördüm çocuğunu ölümden uzak tutmaya çalışan, adının geçmesini bile istemeyen... tabi ki korkutmayalım çocukları ama doğal süreci anlamaları için önce bizim onu kabullenmemiz gerekiyor ki böylece bizden sonra da ölümün farkında olup hayatı doğru yaşayabilen çocuklar yetiştirelim.
YanıtlaSilYaşamayı kabul eden ölümü neden kabul etmez ki?
YanıtlaSilHayatta her şeyin geçici olduğunu anlayabilmek. Her şeyin sonu olduğunu bildiğinde yaşamın da değişiyor.
YanıtlaSil