Açlığımız Nerede?

Açlığımız  Nerede?

Nerede o eski günler diye, düşündü Ahmet. Babamın eve gelişiyle hem toparlanır hem de sevdiğimiz meyveyi almış olabilir, düşüncesiyle mutlu olup ona doğru koşardık. Şimdi ben baba oldum. Eve geldiğimde ne davranışlarına çeki düzen veren ne de meraklı gözlerle bana bakan bir çocuk var.

Açlığımız  Nerede?

Babamızı beklemenin ve karşılamanın keyfi o kadar başkaydı ki, anlatılarak anlaşılabilecek bir şey değildi. Yaşamadan bilemezdi insan… Hem yokluk vardı evet ama bir o kadar da sabır… ‘’Neden almadın?’’ diye kimse babama sormazdı?

Demek ki sabrın ne olduğunu bir şeylerin eksikliğini yaşarken öğreniyor insan. Ona verildiğinde çok kolay ulaştığında değil.

Abimin babam geldi demesi yeterliydi o an oturuşumuzu, davranışlarımızı hizaya çekmemiz için. Şimdi ise çocuklara birisi değil, babası bizzat konuştuğu halde davranışlarını değiştirmelerinde etkili olamıyordu. Şimdiki çocuklar babalarından hiç korkmuyor diyorlar. Biz babamızdan korktuğumuz için mi öyle davranıyorduk? Hayır. Tam tersine, Babamızın sevgisini kaybetmek istemiyorduk.

 İnsanın sevdiğine karşı korkusu onu kaybedeceği için olurmuş. Bunu öğrendiğimde hem çok etkilenmiş hem de çok mutlu olmuştum babamı hatırlayıp. Aramızdaki o sevgi için şükretmiştim.

Büyüklerle sofraya oturmakta lükstü. Onlar bizimle konuştuğunda kendimizi değerli hissederdik. Sözleri davranışları çok kıymetliydi. Şimdi ise ebeveynler,  çocuklar bizi sevsin diye onları oyuncaklara boğuyor, bir istediklerini iki etmiyorlar ama yine de sevgilerini kazanamıyorlar. O anda istedikleri olduğu için sarılmaları ve o anlık söylenmiş abartılı bir iki cümleyle sınırlı kalıyor sevgileri. Sonra istedikleri başka bir şey olmadığında dünyanın en kötü anne babası ilan ediyorlar.

Açlığımız  Nerede?

Bir yanda ara sıra sevdiği meyvenin alınmasıyla tatmin olan bir çocuk var. Diğer tarafta onca seçeneğin içinde ne yiyeceğini seçemeyen istediği olsa da yine de mutsuz olan bir çocuk.

Bunun nedeni neydi? Bu sıralar en çok düşündüğü konu bu olmuştu. Bir çocuğu olacağını öğreneceği zaman hayal ettiği çok farklıydı. Kendi yaşadığı zorlukları ve eksiklikleri ona yaşatmak istememişti. Şimdi düşününce o eksiklikler ile hayatın daha keyifli olduğunu anlıyordu. İnsanın sabretmesi hayatında küçük şeylerden keyif alabilmesi çok büyük bir marifetti. Buna nasıl sahip olmuştu?

Hayatında anne ve babasının o açlığı yaşamasına izin vermesiyle... Onlar bunu bilerek yapmamıştı belki yokluktan böyle davranmak zorunda kalmışlardı. İyi ki öyle olmuş diye düşündü. Yaşanan iki çocukluk dönemine baktığında asıl sırrın yaşanılan açlıklarla ilgili olduğunu daha iyi anladı.

İnsanı marifetlendiren hayata tutunmasını sağlayan yaşadığı açlıklardı. Çünkü o açlığı doyurabilmek ona ulaşabilmek için yapıp ettikleri ile marifetleniyordu. Tok olan hangi canlı hareket etmek isterdi ki? Ne için çabalaması gerekirdi? Babasının işini devralacağını bilen, cebine harçlığı konulan hangi çocuk çalışmak için can atar?

Açlığımız  Nerede?

Bunları düşünürken sevinç ile üzüntü arasında gidip geldi. İnsan gerçekten doğru soruları sorduğunda doğru cevaba ulaşıyordu. Bir şeylerin açlığını yaşamak insanın çözüme ulaşmasını sağlayan ilk basamakmış.

Peki bizim açlığımız, merakımız nerede? Neyi öğrenmek hangi konuda marifetlenmek istiyoruz?

İnsan hakkını arar, ömrü yettiği kadar…

Eylemleri de bu isteği kovalar...

Oysa hak eden olmak, hakkını aramaktan daha değerli değil midir?

"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir.

Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.

"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

Yorumlar

  1. "Demek ki sabrın ne olduğunu bir şeylerin eksikliğini yaşarken öğreniyor insan. Ona verildiğinde çok kolay ulaştığında değil."

    Yaşadığımız açlıkları kendi lehimize çevirecek şekilde davrananlardan olabilmek ümidiyle :)

    YanıtlaSil
  2. Kesinlikle doğru: cebinde para olan hangi insan çalışmak ister? Şimdiki çocuklar cebinde parayla doğuyor peki onlara ne yapacağız?

    YanıtlaSil
  3. Allah açlığını doğru yerlere koyabilen insanlardan eylesin bizleri inşAllah...

    YanıtlaSil
  4. Elinize sağlık🌸

    YanıtlaSil
  5. İnsanı marfetlendiren yoksulluk değil yoksunluktur... kalemiznize sağlık 😊

    YanıtlaSil
  6. ''Nerede o eski çocukluk, gençlik...'' diye iç çekip duruyoruz ya Sebebini şimdi anladım. Neyin eksik olduğunu farketmemi sağladınız. Duygulandım. Tebrikler.

    YanıtlaSil
  7. Bir şeylerin açlığını yaşamak insanın çözüme ulaşmasını sağlayan ilk basamakmış... tüketimin had safhada olduğu bir dönemde insanın açlık duygusu körelmiş olma ki mutsuz ve tatminsiz bir toplum oluşuyor

    YanıtlaSil
  8. Bir şeylerin açlığını yaşamak insanın çözüme ulaşmasını sağlayan ilk basamakmış... tüketimin had safhada olduğu bir dönemde insanın açlık duygusu körelmiş olma ki mutsuz ve tatminsiz bir toplum oluşuyor

    YanıtlaSil
  9. İstediği olsa da mutsuz olan çocuk çocuk bu cümle çok şey anlatıyor aslında. Bizim mutlu olmamız için isteklerimizi karşılanması mı gerekiyor. Her istediğini elde edebilen insan mutlu mudur?

    YanıtlaSil
  10. Herşeyin aslında bir sebebi var gibi bizler sebebi merak etmeyince insan ya zamana suç buluyor ya da karşısındakine...

    YanıtlaSil
  11. İnsan hep doyurarak tatmin edeceğini sanıyor. Oysa en büyük tatmini insan açlığı kadar yaşayabiliyor. Ne güzel bir anlatım olmuş. Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  12. Ne keyifli ne haz veren açlıklardı onlar, çok güzel açlıktı 😊

    YanıtlaSil
  13. Aslında insanın marifetlenmek isteğinde bir sıkıntı yok. Bütün mesele o bedele razı olmaktan geçiyor.
    Peki bir dediği iki olmayan, her isteği önüne gelen çocuk bedel ödemek ister mi😔

    YanıtlaSil
  14. Sabır eksikliği farkettikçe gelişiyor...

    YanıtlaSil
  15. Çok doğru… insanın bir konuda açlığı varsa o konuda sabrı gelişiyor.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder