SANDIK KOKUSU

SANDIK KOKUSU

Rüzgarın yüzüne vuruşu, gözünün görebildiği her yerin yemyeşil oluşu, içine huzur vermişti. Uzun zamandır kendini böyle hissetmemiş, kafasının bu kadar rahat olabileceğini hiç düşünmemişti…

SANDIK KOKUSU

Yüksek rakıma çıkmanın verdiği etki mi yoksa hayatındaki fazla yüklerden kurtulmak mı zihninde bu etkiye sebep olmuştu? Elif üniversiteyi bitirip vize, sınav, stres ve uykusuz geceleri geride bırakmış, zihni boş bir şekilde memleketine dönmüştü. Onca yoğunluğun ardından memleketinin havası ona iyi gelmiş, tazelik ve canlılık vermişti.

Ailesi yazları bahçeleriyle uğraşır,  hasat zamanı geldiğinde de hep beraber tarlaya girerlerdi… Babasının diktiği erik ağacı boy vermişti. “Meyvesi var mı?” diye erik ağacının yanına gittiğinde Elif çok sevinmişti. Eriklerin bazıları sarı bazıları ise yeşildi. Babası sarı renklileri almasını söylemişti.  O da hemen koparıp, erikleri tişörtünün eteğine toplamıştı. Eriğin tadı o kadar güzeldi ki sanki farklı bir aroması vardı. Belki başka insanlar da faydalanabilir diye çekirdeklerini yürürken diğer tarlalara da fırlatıyordu. Bu sayede çekirdekler toprağın altında yağmurla yetişebilirdi. Kim bilir belki diğer nesillere kadar giderdi erik ağacı.

Annesinin sözü ile irkildi Elif. “Kendi tarlamıza atalım da orada büyüsün,  sonrasında tekrar aşılarız.”

SANDIK KOKUSU

İki zıt düşünce aynı anda nasıl zihinlerine düşüvermişti.  Annesiyle nasıl bu kadar farklı olabilirler diye kendi kendine düşündü. Birisi sadece bizim tarlamızda olsun diye paylaşmamayı, diğeri başkasının da olsun diye dağıtmayı aklından geçirmişti. Annesinin yanından uzaklaştı ve bir ağacın dibine oturdu. Sonra gözünün önüne anıları gelmeye başladı. Annesi kolay kolay bir şeyini paylaşmaz, hatta atamazdı.. Köy evlerinde dedesinden kalan kömürlü bir ütü vardı… Oysaki evde normal ütüleri de vardı ama o eski ütü de tavan arasında dururdu. Evdeki ütü bozulunca  Elif yeni buhar kazanlı ütülerden aldırmak istemişti. Annesi çatıdaki ütü için “Tamir ettiririz.” diye diretmişti. Elif aklından geçenlere gülümsedi, tavan arasında daha neler neler vardı. Annesinin arada çıkarıp baktığı defterler, eski bakır tepsiler,  bozuk dikiş makinası ve daha nicesi…

SANDIK KOKUSU

Lise zamanlarında kız arkadaşları ile toplanıp annesinin gelinliğini sırayla giyerlerdi. Eski gelinlik sandık lekesi olmuş haliyle hala sandıktaydı. Annesi onu da atamamıştı. O sandığın içinde ne çeyizler, danteller, patikler, bebek kıyafetleri, ve hatta kendisinin çocukluk saçları dahi vardı…  Elif’e kalsa çok gereksiz ve atılması gereken şeylerdi, ama annesi onları çok değerli bir hazine gibi görüyordu.

Öyleyse değer kime ve neye göre değişiyordu?

Kimi aldığını hemen giymek isterken, kimi çok eski kıyafetleri dahi saklamayı seçebiliyordu. Biri en yeni en trend en moda şeyleri tercih ederken, diğeri eskitilmiş antika şeyleri sevebiliyordu.

Hayatta insanların kavga sebeplerine baktığımızda herkes birbirini anlamıyor oluşundan şikayet ediyordu… Sahi insanlar neden birbirini anlamaz? Bir insanı anlamak bu kadar zor mudur? İnsan genelde çevresinde kendi gibi olmayan kişileri  farklı diye düşünerek uzaklaştırmayı seçer. Kaçacak yeri olmadığında da o kişiyi değiştirmeye çabasına girer.

 Değiştirmek isteyip değiştiremediğinde ise şikâyet etmeye başlar. Şikâyet ettikçe çözüm bulamıyorsak ne yapmalıyız?

 Gerçek çözüm insanı anlamak, farklı olan davranışlarının nedenini bilmekten mi geçiyor?

Öyleyse nereden başlamalıyız?

Önce kendini tanımayla başlamaya ne dersin?


Milyarlarca insan içinde 'bir' kişinin ne önemi olabilir ki?

Bunun cevabını o 'bir' kişiye sorun!

"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir.

Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.

"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

Yorumlar

  1. O zaman Kim kimdir 😀

    YanıtlaSil
  2. Herkesin bir tarzı var doğuştan getirdiği… hangi tarzı doğru taşımış hangi tarzını bozmuş olduğunu anlamak lazım. Nasıl? Kim Kimdir İnsan Tanıma Sanatı seminerlerinde…

    YanıtlaSil
  3. Hayatın kendisi de bu tarzlara göre bizlere bir karşılık veriyor olmalı… çünkü herkes aynı değil… ve hayatın da adaleti kesin :)

    YanıtlaSil
  4. Günümüz problemlerinin çoğu da bu iletişimsizlikten kaynaklanıyor, insanlar birbirlerinin farklılıklarına tahammül edemiyor. Herkes birbirini değiştirmekle meşgul, herkes birbirine benzemeye çalışıyor.. Ağzınıza sağlık, keyifli bir yazı olmuş

    YanıtlaSil
  5. Yaratıcının adaleti ne kadar da hoş bir ahenkte verilmiş.. ben onu o beni tamamlamak için.. biz bozulmuş aynı hatayı veren bir parça olmak istiyormuşuz meğer..

    YanıtlaSil
  6. İnsanların şu çağda en çok ihtiyaçları olan şeylerden biri de birbirlerini tanımak.. Yaşadıkları durumdan rahatsız olup kendini ve başkalarını tanımaya çalışan insan gerçek problem ve çözümü bulamadığında hemen yanına yeni bir sahtelik koyuyor, sonra şahit oluyoruz insan tanımlama ifade ve güçlerine.. Tılsımlı sözler, aromatik tinler vs derken.. İnsan ne de çabuk kandırılıyor ve gerçeğini kaybediyor…

    YanıtlaSil
  7. Peki insan insanı nasıl doğru anlar ?

    YanıtlaSil
  8. İnsanın farklılıklarını fark edemediğimizde problemler başlıyor, kabulleniş olduğu zaman da hayatlar toparlıyor.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder