AYAK-KABI MI AYAK-BAĞI MI?
Yoktu! O kadar ayakkabı
içerisinde lacivert elbisesine uyan bir çift yoktu. Gözünün önünde lacivert ve
altın karışımı tasarımıyla harika bir çift ayakkabı belirdi. İlk görüşte
bayılmıştı ama sadece bir dükkânda vardı ve aşırı pahalıydı. Kafasındaki
görüntüye uymayan herhangi bir şeyi beğenmezdi Suzan. Bir de bunu giydiğinde
Tolga’nın kendisine olan aşkının alevleneceğini hissediyordu. “Aşkının rengi
lacivert olan adam…” Cumartesi gecesi aldıkları işi kutlayacaklardı. Aynı iş
yerinde beraber çalışmış ve başarmışlardı. Önemliydi o gece, çünkü uzun zamandır
ilişkilerinde ilgi görememekten şikayetçi olan Suzan başarının yanında kendisi
de göz kamaştırmak istiyordu. Böylelikle Tolga’nın sönmeye yüz tutmuş ilgisini
tekrar çekeceğini düşünüyordu. Halbuki ilişkilerinin başı böyle miydi? Tolga
ona sürekli ilgi gösterirdi ve sadece bir kahve için bile uzun süre peşinden
koşmuştu.
O zamanlar Tolga’ya çok yüz
vermez, onun bu şekilde peşinden koşması hoşuna giderdi. Suzan’ın zevkini çok
beğenir özellikle lacivertin ona çok yakıştığını söylerdi. Şimdi öyle miydi?
Her şey nasıl da bu kadar tersine dönmüştü? Suzan Tolga’nın sadece bir
tebessümünü görmek için şu an tüm dünyayı arkasına alabilirdi. Tolga ise
herkesle mutlu iken Suzan’a sıra gelince bambaşka biri oluyordu.
Suzan, hayatındaki her şeyi o ve
diğerleri diye ayırmıştı. Şimdi bütün ayakkabılar da gözünde o ve diğerleri
diye ayrılıyordu. Diğerlerinin hiç şansı yoktu. “Neden bu kadar seçeneksiz
kaldım?” diye sordu.
En yakın arkadaşı. Feyza’nın sözü geldi aklına: “Kendi hayatını zorlaştıran sensin, bir şeye takılıyor, üzerinde haddinden fazla düşüyor ve bir türlü vazgeçmek bilmiyorsun.” Hâlbuki o kendisini “hedefine bağlı ve her türlü engeli aşmaya hazır biri” olarak görüyordu. İçinden bir ses “Yanılıyorsun Feyza.” dedi.
O ayakkabıyı almalıydı, karar
vermişti. Sanki o bir çift ayakkabı, onu sonsuz mutluluğa götürecek gibi
hissediyordu, lacivertten vazgeçemezdi.
İnsan bir şeylere ulaşmak isterken yapılması gerekenler olduğu gibi vazgeçilmesi
gereken şeyler de vardır. Doğru vazgeçişleri olursa insan o zaman başarılı olur.
Peki ya ulaşmak istediği şey yanlış ise...?
Ertesi gün borç listesini
kabartmıştı ama olsun işte o harika ayakkabısına kavuşmuştu. Artık her şey
tamamdı, yola çıkmaya hazırdı. “Neden Feyza’yı aradım ki…” Öğlen beraber kahve
içmişlerdi. Yaşadıklarını anlatmış ve kendisine moral vermesini istemişti. Fakat
Feyza’nın söylediklerinden sonra içine kurt düşmüştü.
Feyza, “Ah be canım arkadaşım,
illa lacivert diyorsun, yeniden âşık olacak diyorsun. Ya beklediğin gibi
olmazsa… Seni anlayamıyorum ayakkabıya mı bağlı her şey?” demişti.
Suzan, “Hayır, ama aklımdaki görüntüye uyması lazım her şeyin. Ben
kendimi o şekilde hazırladım. Eksik olursa her şey bozulacak gibi geliyor. Bu
gece tekrar benimle ilgilenecek ve beni nasıl da sevdiğini tekrar hatırlayacak.
Benim üzerimde görmeyi en çok sevdiği rengi seçtim sırf bu yüzden. Lacivert…”
diye cevap verdi. Suzan’ın verdiği cevaptan sonra Feyza moralini bozacak şeyler
söylemişti:, “Ayakkabıdan mı vazgeçemiyorsun yoksa Tolga’nın ilgisinden mi
bilemiyorum? Tolga’nın derdinin senin kıyafetinin rengi olduğuna emin misin
sen?” Beklediği sözleri duyamamıştı. Suzan, “Neden illa böyle söylemek
zorundasın ki? Arkadaşına destek olsan, evet seni bu şekilde görünce bayılacak
desen, beni biraz mutlu etmeye çalışsan ne olur? Hayır seni tanımasam Tolga’dan
hoşlandığını düşüneceğim.” dedi.
Aracın içindeydi, sokak
lambalarını hızla geride bırakırken düşünceler yakasını bırakmıyordu.
“Beklediğim gibi olmazsa… Ne olacak?” diye düşündü. Bu ihtimali aklına bile getirmemişti.
“Laciverte takıldım diye kızın kalbini kırdım.” dedi. Kendine kızmaya başladı,
ayakkabısı gri olsa sanki adamın duygularında ne değişecekti?
İnsanın en büyük
yanılgısıdır “Yanılmıyorum” zannı. Görmek ister illa sonunu. Daha çok ilgi
gösterirsem, daha çok üstüne düşersem daha çok ilgi görürüm diye düşünür.
Böylece “vazgeçilmez olacağını” düşünürken karşısındakinden “vazgeçemeyecek
hale” geldiğini fark etmez. İnsanın vazgeçişleri olur ama doğru yerde
vazgeçmektir önemli olan.
Suzan'ın vazgeçmediği şey ona fayda verecek ve doğru hedefe taşıyan ayak-KABI
mı olacaktı? Yoksa vazgeçemeyeceği bir yük olup onu aşağıya çeken ayak-BAĞI mı
olacaktı?
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insanın dününden daha iyi olmasını hedefleyen bir
bilgi teknolojisidir.
İnsanın nasılsın sorusuna standart cevabıdır; "Nasıl olsun aynı." Hayat aslında sandığımızın aksine, dinamiktir ve insan bu dinamikte hep hareket halindedir. Ya ilerleriz ya da gerileriz... İleri gitmekse niyet, beni ileriye taşıyacak bilgilere ihtiyacım var.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi insanı dününden daha iyi yapacak gerçek bilgiler verir.
İnsan hakkını arar, ömrü yettiği kadar…
Yani kendi gerçeğini…
Oysa hak etmek, hakkını aramaktan daha değerli değil midir?
Yani aramak yerine gerçeği, onu dönüştürmek…
YAHYA HAMURCU
Okurken kendimden izler gördüm. Teşekkürler kalemizine sağlık...
YanıtlaSilİnsan yük mu olacak yük mu alacak... Çok güzel bir yazı. Emeğinize saglik
YanıtlaSilSuzan kardeşim bağımlıklar mutluluk getirmez aksine seni köleştirir. Kendinden vazgeçme sen değerlisin, senin değerini ne adam belirleyebilir ne lacivert ne de ayakkabı , sen belirleyebilirsin. Başka yere koydun başkasına verdiğin iplerini eline al lütfen. Bunun için önce o bağımlılık bağlarını kes at ;)
YanıtlaSilSadece ayakkabı mı? Daha nelerden vazgeçemedik? Tolgamız da vardı, sigaramız da, telefonumuz da… Hayatımızda olsun dediklerimiz ve egomuz… Vazgeçebilecek durumdayken vazgeçmek istemedik ama sonra da vazgeçecek gücümüz kalmamıştı… takılıp kaldık. Şimdi bizi tutan bağları fark etmek lazım… ileriye taşıyacak olanlarla devam etmek lazım. Umudumuz var! Ama bir yerden başlamak lazım!
YanıtlaSilYazıyı okuyunca aynı şeylerin anne çocuk ilişkisinde de gördüm sanki. Teşekkürler deneyimsel tasarım öğretisi.
YanıtlaSilEmeginize saglik
YanıtlaSilİ insan genelde hep aynı yanılgıya düşüyor. miktarı arttırırsam onu çok ararsam o da beni arar onu çok seversem o da beni çok sever diye düşünüyor.
SilBiz hayatın bize sorun çıkarttığını zannediyoruz. Ama bişilerin ayak-bağı olduğunu anlamamız için onlar aslında birer ikaz lambası... Umarım mesajları anlayabiliriz :)
YanıtlaSilAslında işaretleri okuyabilsek hayat ne kadar konforlu..
YanıtlaSilİnsanoğlu doğruları seçtikçe yanlışlardan vazgeçtikçe ilerler
YanıtlaSilEmeğinize sağlık
YanıtlaSilProblemlerin hiçbiri dışarıdaki materyallerle çözüme ulaşmıyor malesef.. Teşekkür ederiz.
YanıtlaSilİnsanın en büyük yanılgısıdır “Yanılmıyorum” zannı. Görmek ister illa sonunu. Daha çok ilgi gösterirsem, daha çok üstüne düşersem daha çok ilgi görürüm diye düşünür. Böylece “vazgeçilmez olacağını” düşünürken karşısındakinden “vazgeçemeyecek hale” geldiğini fark etmez. İnsanın vazgeçişleri olur ama doğru yerde vazgeçmektir önemli olan.
YanıtlaSilAh ah somut planlayınca herşey nekadar basit gibi geliyor da yaşarken soyutluk da devreye giriyor. Bunu hesaba katamıyoruz.🤦🏻♀️🍁
YanıtlaSilBize neler neler öğrettiler sevdalar üstüne, aldatıldık aldatıldık sevda böyle değil-miş 🥲
YanıtlaSilİnşALLAH her ikisinden de kurtulabilmek
YanıtlaSilİnsan ne kadar yanlış yaparsa daha fazlasının fayda vereceğini düşünüyor. Aynı hareketin tekrarını yaparak ne kadar farklı sonuç alabiliriz ki?
YanıtlaSilEski ben☺️İnsanın vazgeçişleri olur ama doğru yerde vazgeçmektir önemli olan. Doğruyu yanlışı ayirtedebilmek ümidiyle...
YanıtlaSilİnsan nasıl da göremez hale geliyor içinde bulunduğu durumu :(
YanıtlaSilVazgeçemediği her şey insana yük... O hale gelmeden farkında olmak ümidiyle...Kaleminize sağlık:)
YanıtlaSil